CUMA PAZARI, CUMPA!
Bilindiği üzere, Cuma pazarı Çanakkale’nin ne büyük pazarıdır. Peki, bu pazarda neler yaşanır? Neler olur? Neler olmaz? Her şey olur. Alışverişin dışında. Alışveriş yapan yok mudur? Tabi ki vardır. Öyleyse, gelin bunu irdeleyelim. Efendim, Cuma Pazarı olduğu gün, işi olan da olmayan da, köyden, beldeden, ilçeden akın akın, gelir. İhtiyaçları mı vardır? Çoğunun yoktur. Elini kolunu sallaya, sallaya gelirler, yine elini kolunu sallaya, sallaya giderler. Belki, acıkınca pazardan bir simit alır. Hepsi budur. Kimisi, eli arkasında, sağa sola bakınır yürür. Kadınların çoğu, yolun ortasında derin bir sohbete dalar. Yolu tıkarlar. Bazılarının tek keyfi, tezgâhtakileri elleme ve fiyat sormaktır. Satın almak mı? Asla. Bir diğer kısım Pazar sakini, elinde tespih tam yolu ortalayarak, kafa dik vaziyette, Devekuşu gibi, tepeden bakıp, yürür gider. Birden bir tezgâhın başında kalabalık görürsünüz. Hemen yanaşırsınız. Acaba bedava mı dağıtılıyor diye şüpheye düşersiniz. Değil elbette. Üç kadın abla, yanaşıp salatalıkları seçmeye başlamışlardır. Altın madeninde, altın arar gibi, eşeleyip dururlar. Hepsi budur. Gören de bir marifet var zanneder. Cuma pazarı bir hastalıktır. İnsanlar, o gün oraya gitmezlerse, bir şeyin eksik kaldığını düşünürler. Yağmur yağmış. Kar yağmış. Sel götürmüş. Fark etmez. İlla ki o gün gidilip orada gezilecek.
GERÇEK BUDUR
Gerçekten böyle mi? Diye düşünüp, abarttığımızı zannediyorsunuz değil mi? Öyleyse geliniz bir test yapalım. Cuma Pazarına, sabahtan akşama kadar, binlerce insan geliyor. Gelenlerin yarısı alışveriş yapsa, esnafın elinde bir kilogram mal kalmaz. Akşam Pazar kapanırken bir gidin. Kamyonların, kasa, kasa malları geri götürdüklerine şahit olun. Tabidir ki, ekonominin kötü olması alışverişi etkiliyor. Ancak, bizim bu günkü konumuz o değil. Peki, millet gelip gezmesin mi? Gezsin anam babam. Mal’a Davar’a zararı yok nasılsa!
AZICIK TEBESSÜM
Mal’a Davar’a zararı yok deyince, bunun hikâyesini anlatmamız da, farz oldu. Öyleyse anlatalım. Adamın birisi, koyunları ile Orman İçinde, yerleşim yerine hayli uzak, inin cinin top attığı bir yerde yaşıyormuş. Tek uğraşı, hayvan yetiştirmekmiş. Yiyeceğini, içeceğini ise, elde ettiği sütü, yoğurdu, peyniri satın almaya gelenler getirirmiş. Öyle beldeye, ilçeye gitme gibi bir lüksü yokmuş. Bir gün zaruret hasıl olmuş. Kasabaya gitmesi gerekmiş. Düşmüş yola. Kasabaya gelence bakmış ki bir ses geliyor. “Allah-ü Ekber. Allah-ü Ekber”, Allah Allah bu ne ola ki? Diye merak edip birine sormuş. Muhatabı, “Ezandır o. Milleti Namaz çağırır” demiş. Bizimkinin hayatı, mal, Davar. Başka endişesi, kaygısı yok. Tekrar sormuş, “Mal’a, Davar’a bir zararı var mıdır?” Öteki “Yoktur” deyince, “Mala, davara zararı yoksa okusun” demiş. Biz de diyoruz ki, Cuma Pazarına gelen, ister gezsin, ister alışveriş yapsın. Nasılsa Mal’a, Davar’a zararı yok. Sağlıcakla kalınız.