Bugün, 1 Mayıs… Başta büyükşehirler olmak üzere tüm yurtta coşkuyla kutlandı İşçinin Emekçinin Bayramı… Gözaltıların haricinde 1 Mayıs’ın olaysız geçtiği Taksim’de, bu yıl hava yine değişmedi. Çanakkale’de ise katılımın da coşkunun da diğer yıllara nazaran düştüğü görüldü. Ancak ülkenin her yerinde manzara aynıydı. Öğrenciler ve emekliler eylemde, memurlar izinde, işçiler görev başında…
Herkesin dilinde ise aynı cümle; “Asıl işçiler çalışıyor 1 Mayıs’ta.”
Emekçinin Dayanışma Günü dedik, emekçiyi ezdikçe ezdik. Zamlar kepçeyle gelirken çay kaşığıyla artan asgari ücret ile ev geçindirmeye çalışan emekçiye, “En yüksek asgari ücret bizde, gözüne dizine dursun” dedik.
İşçinin Bayramı dedik, bugünde bile işçileri işyerlerine, fabrikalarına hapsettik. 1 günlük tatili, bayramı çok gördük.
1 Mayıs’ların neden kutlandığını unuttuk. 1856 yılında 12 saat, 6 gün olan çalışma şartlarına tepki için yürüyen binlerce işçiyi unuttuk. Üzerinden iki asır geçti. Zaman ilerledikçe çalışma şartlarımız geriledi.
Gelelim düne… Kamu kurumları kapalıydı evet! Bürokratlar, başkanlar, memurlar (güvenlik güçleri hariç) izindeydi evet! Kimi hafta sonunu fırsat bilip dört günlüğüne tatil yaptı. Kimi vicdanı olanlar, emekçiler için tüm gün meydanlardaydı.
Ya işçiler? Asıl örgütlenmesi gerekenler, hakkını savunması gerekenler neredeydi? Onlar bayramını kutlayamadı, dayanışamadı! İnşaat işçisinden temizlik işçisine, çocuk işçisinden fikir işçisine kadar herkes görev başındaydı. Bize her gün bayram dediler, bayram nedir bilemediler.
Bu manzarada suç kimindi?
Dünyada pek çok ülkede tatil olan bu günü geç de olsa tatil yapan ve “1 Mayıs’i bayram ilan ettik ya” diyerek övünenlerin miydi? İşçilerin bayram yapamadığını görüp de tepkisiz kalan muhaliflerin miydi? Yoksa ekmeğini taştan çıkarmaya çalışırken sırtına binene sesini çıkarmayan, hak aramayanların mıydı?
İşin özü, Bayram gelmiş neyime…
Emeğimizin karşılığını gerçekten alabildiğimiz, bayramı sözde değil özde kutlayabildiğimiz 1 Mayıs’larda buluşmak dileğiyle…