Bir zamanlar, küçük bir kasabada yaşayan dört yakın arkadaş vardı: Ali, Elif, Kerem ve Ayşe. Kış geldiğinde, kasaba bembeyaz bir örtüyle kaplandı. Her taraf karla dolup taşmıştı ve çocuklar için oynayacakları bir cennet yaratmıştı. Bir sabah, dışarı çıkan dört arkadaş, gökyüzünden süzülen ince kar tanelerini hissettiler. Gökyüzü, büyük, beyaz tanelerle kaplanmıştı. Ali, Elif, Kerem ve Ayşe, gözleri parlayan bir sevinçle birbirlerine baktılar. “Harika! Kar yağıyor!” diye bağırdılar ve hemen dışarı koştular. Bahçede, karın üstünde yürümek, büyük kartopları yapmak ve hatta birbirlerine kar fırlatmak için eğlenceli bir gün geçirdiler. Ancak, bu sadece başlangıçtı. Çocuklar, kasabanın parkına doğru ilerlediler. Park, büyük, yeşil ağaçlarla doluydu, ama kışın gelişiyle ağaçların dalları beyaz bir örtüyle kaplanmıştı. Parkın ortasında durdular ve etraflarına bakındılar. Kerem, ağaçlardan düşen karı yakalamaya çalışarak kahkahalarla gülüyordu. Elif, büyük bir kartopu yapmaya karar verdi ve diğerleri de yardım etmeye başladı. O kadar büyük bir kartopu yapmışlardı ki, üzerine tırmanabilecek bir dağ gibi duruyordu. Ali, çocuklara, “Gelin, bu dev kartopunu parkın ortasına yerleştirelim ve sonra birlikte kayalım!” dedi. Hep birlikte dev kartopunu ortaya yerleştirdiler. Ardından, sırayla üzerine tırmanıp aşağı kaydılar. Her seferinde, gülüşmeleri ve kahkahaları kasabayı sarhoş eder gibi yapıyordu. Gün boyunca, karın altında saklanan oyunlar oynadılar, kartoplarıyla güldüler, kar melekleri yaptılar ve hatta kardan bir kale inşa ettiler. Akşam geldiğinde, çocuklar yorgun ama mutlu bir şekilde evlerine döndüler. O gece, gökyüzü parlıyordu. Ay, karın üzerindeki ışıkları yansıtıyor ve kasaba adeta bir masal dünyasına dönüşüyordu. Ali, Elif, Kerem ve Ayşe, pencereden dışarı bakarak o anki sevinç dolu anları hatırladılar. Karın altında geçirdikleri o güzel gün, arkadaşlık ve neşe dolu bir masal haline gelmişti. Ve o gece, çocukların rüyaları da karla kaplı bir dünyada devam etti.
Elçin Durmaz