Soğuktan üşümüş, dağılan bütün eşyaların renkleri. Kapalı pencerenin tozlanmış pervazlarının kokusu varıyor yanıma. Zamanın başlangıcından beri nefessiz kalmış sıcak renk duvarların ayazı, giyinip kuşanmış süslenip püslenmiş bir kadının donuk gözlerini anımsatıyor. Çatlamış bir kaç yaşanmışlığa sürülen sahte astarı, yapmacık alçısı, ten rengi boyası ve akmaya yüz tutmuşken donan rimeli, bütün gizemlerini çekmişler başlarına kadar. Kapı girişindeki el işlemeli sedef komedinin bir bacağı kopmuş gelecekten. Bir onun üzerinde yok toz zerreleri. Dokunsam kırılacak, aynanın bütün sözleri kendiliğinden. Duvara yaslanmış hayata tutunmaya çalışan bez gardolap döküyor içini. Bütün yaşanamamışların birikimini bırakıyor, serildiğinden beri üzerine hiç basılmamış halının ayak izlerine. Gözlerim acıyor geçmişin kırık yükünden. Korkudan, Tozlu ahşap pencenin hemen yamacındaki siyaha çalan mavi perdenin yorgun püsküllerine saklanan tek kişilik yatağa değiyor sırtım. Pürüzlerinden utanırken, saklayamadığı desenlerinin hüzünlü dans figürleri hareket ediyor odanın içerisinde. Odanın en dip köşesinde, Çok katlı Gece kondu kutularının üzerinde duran tokaların, küpelerin ve renkli cam gözlüklerin çarpık yapılaşmaya meydan okuyan düzeni şaşırtıyor beni. Hemen yanında mor çiçek demetlerinin solamamış görüntüsü yatıyor başka bir yatağın üzerinde. Uykusuzluktan çöken gözleri ölümü beklemekten yorulmuş. Bir o kadar da kırışık. Yastıkla girdiği, ‘saç telinin kalan zerreleri’ savaşını bitirememiş olmanın yarattığı bıkkınlıkla bakıyor bana. Şimdiye kadar hissedemediğim ne kaldıysa bu odada yaşıyorum bir bir. Uzanıyorum, yastıkta kalan son saç teline. Dokunmaya ramak kala kapanıyor odanın kapısı. Bütünüyle karanlığındayım şimdi gündüzün. Bütün toz zerreleri çeviriyor yüzünü bana. Parmağım değiyor sonunda saç teline. Hatırla ! Yaşamadığın bu hayatın, senin olmadığını hatırla diyor karanlığın mavi sesi. Zamanın anılara ya da hayallere uzanışı, yaşlı bir çocuğun genç ölümü gibi. Bulunduğum odanın tam ortasındaydım. Odadaki Bütün nesnelerin aynı anda geçmişe mi yoksa geleceğe mi koşuşturduklarını kestiremiyor zihnim.
Okan Batur