Bütün tanıdıklarını ve akrabalarını arayıp haberi verdi, ondan sonra bir bardak çay içip nefeslendi, sonra da imamı aradı.
“Cumartesi günü cenazemiz var.”
“Başınız sağ olsun. Merhumun adını söyler misiniz?”
“Merhum değil merhume, ayrıca daha ölmedi ama ölecek.” Telefonu kapattı. Sonra cenazenin ardından yenmek üzere pide ısmarladı. Çiçeklerin üstüne yazılacak yazıları düşündü. “Anne, çelenge ne yazdıralım?” Annesi hâlâ ağzı açık vaziyette oturuyordu. “Dur bakayım, sevgili anneciğim, her zaman kalbimdesin, evet, bence gayet uygun.” Kalemi elinden bıraktı.
Sonra en iyi takım elbisesini giydi, bıyığını düzeltti, saçlarını iyice geriye yatırdı, annesinin karşısına oturup beklemeye başladı. Kimileri, benzi küle dönmüş halde “Mesaj mutlaka bizeydi,” diye söylenerek günlerce beklediğini iddia ediyor.
Her evde ayrı bir hikâye anlatılıyordu, herkes mesajın kendisine ya da ailesine yönelik olduğundan emindi. Gayet sıradan olan gerçek, bütün kasaba saçını başını yolmaya devam ettiği sırada birkaç hafta sonra ortaya çıktı.
On beş yaşındaki Ayaz, kendisi gibi on beş yaşında olan Miray’I epeyce bir süreden beri çok beğeniyordu. Okul dağıldığında kız çıkana kadar kapıda bekliyor, teneffüslerde bahçede onu görmeye çalışıyordu. Hatta bakkala giderken yolunu uzatıp Miray’ın evinin önünden geçtiği bile oluyordu. Birkaç defa kızla konuşmaya çalışmış, gergin bir tavırla kekelemekten öteye geçememişti. Miray ilgileniyora benzemiyordu.
Ayaz son bir umutsuz deneme yapmaya karar verdi. Kızın her sabah kahvaltı için ekmek almaya giderken geçtiği yoldaki ağaçlardan birine bir yazı asacaktı. Notun mitolojideki cinlerden biri tarafından yazılmış gibi görünmesine çalıştı. SEN BENİMSİN. Miray, yazının kendisine yazıldığından habersizdi. Ayaz nihayet bir gün cesaretini toplayıp evden çıktı, ağacın yanında kızı bekledi. Miray görününce notu işaret ederek, “Bunu sana yazmıştım,” dedi pat diye.
Miray cevap vermedi, onun yerine yanakları kızararak başını eğdi. Ayaz iyice yüreklendi. “Yarın beraber sahilde yürüyüşe gidelim mi?” Acı verici bir duraklama oldu, sonra Miray yavaş yavaş başını sallayarak tamam dedi.
Gençlerin sevdası filizlenirken haber çabucak kulaktan kulağa yayıldı. İçi rahatlayan kasaba halkı, onların mutluluğunu paylaştı. Mustafa annesinin kalan ömrü boyunca kadıncağızı çocukluğunda yaşayıp sevdiği yerlere götürdü, en güzel restoranlarda yedirip içirdi, mutlu etti.
Ömer’e gelince, Zeynep’e hâlâ damacana damacana su taşıyor ve artık suyu kapıya bırakıp gitmek yerine orada her seferinde biraz daha uzun oyalanıp Zeynep’le sohbet ediyor.
SON