Hayatımın neresine denk geliyor bilmem ama bir yerinde tefekkür girdi hayatıma. Bir durumu derinlemesine düşünüp ondan heybeye ders koyabilmek benim 43 yılımı almış demek. Bir 43 yıl daha var mı bilemem ama anlamaya çabalamadan veya derin düşünmeden yol yol değil sanki benim için. Bugün kızıma bakarken durdum ve onunla yapmak istediğim hayallerin aslında ne kadar ufak olduklarını fark ettim. Beraber kurabiye yapmak, yağmurda ıslanmak, karda melek yapmak, kitap okumak, sarılarak film seyretmek… Bunların bana verdiği heyecanın çocuğuma ilerde bir ev bırakmak, bir kariyer kazandırmak veya bilmem ne okullarında zehir gibi olma çabasından daha büyük olduğunu gördüm. Belki bana ruhun fakir diyenler haklı mı acaba? Sadece 21 gram olan ruhumun yanında hayallerimde mi fakir. Varsın öyle olsun. Bir gün öyle bir an gelecek ki belki o kurabiye kokusu saracak kızımın en zor anında benliğini. O sarılarak izlediğimiz filmler buradayım dedirtecek kendi kızıyla film izlerken. Her andığında burnu sızlayacak belki şu an bu satırları yazarken benim burnumun vicdan sızısı gibi. Ama bir gün belki annem iyi bir anneydi diyecek. Zaten anneliğin tüm çabası o beklilerin peşinde saç ağartmak değil mi? Peki iyi insan olup yetiştirmek ne demek. İyiliği kitaplardan öğrenmek için hayatını harcayan nice 21 gramın vay haline. Öyle olsaydı Şems koskoca Mevlana’nın kitaplarını atar mıydı suya. Der miydi “Aşkı kitaptan öğrenemezsin. Önce yak kitapları”
Elçin Durmaz