Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Yaşanmamış Bir Anı

  …Hastane kapısı önüne

 

…Hastane kapısı önüne vardığında ikilemde kalan ayaklarının birbirinden bağımsız hareket edişlerini izledi bir müddet. Kalbi, aklı ve zihni, eşkenar bir üçgenin farklı köşelerinde bekliyorlardı. Derin bir nefes alarak önce aklının elini tuttu. Hastane girişi, danışma, ikinci kat, üçüncü kat… kalbinin çarpıntıları, elini tuttuğu aklı ile arasına giriyordu şimdi. Hiç zorlamadı, bıraktı kendini olması gereken olacağın kucağına. Zihni ile karanlık yedi gününü öğrenebilecekti. Içinde oluşan heyecanın kucağında ağlayan bir kokuya teslim etti kalbini. Odaya girdiğinde baygın olarak yatan babasına bakabildi gözleri. Yaşanamayan onca hayalin kırıkları döküldü gözlerinden. yamacına kadar uzattı elini, oturduğu yatağın köşesinden. Sessizce oturup beklemeye başladı. Oysa ne çok severdi sessizliği. Şimdi ise alacalı bir uğultunun kulaklarında bekliyordu. Tedirdinliğin nahoş heyecanı eşliğinde zihni tutuyordu ellerinden. Ellerinden tutmakla kalmıyor, içinin içini sarıyordu yavaş yavaş. Atmosferden çıkan bir uzay aracı sarıntısı ile tırnaklarını geçirerek tutundu oturduğu tekli koltuğa, hazır gibi görünmek için. Zamansız bir anın içinde durarak başladı her şeye ve hiçbir şeye. Gözlerini hiç kırpmadan etrafındaki bütün alemin yavaş yavaş değişimini yaşamaya başladı, kararan hastane odasındaki zihninin içinde.           Öylesine bir sabaha döndü zihni. Üzerine giydiği mavi önlüğünün en sevdiği beyaz benekli yakasını iliştirerek çıktı odasından usul usul. Öylesine durduğu aynanın karşısında kendine bakarak geçirmişti bir müddet zamanını. Annesi, sabahın ayazından üşüyor olacak ki geceden hazırlayıp üzerine gazete örttüğü kahvaltıya şöyle bir bakıp devam etti kapıya doğru. apartmanın önüne indiğinde, kendisinden uzaklaşan okul servisinin gürültüsünü duydu. Yine yürüyerek gidecekti ve yine ilk derse geç kaldığı için ders sonuna kadar kara tahtanın sağ yanında, yeşil çöp kutusunun hemen önünde yüzü duvara dönük tek ayak üzerinde bekleyeceğini biliyordu. Sabahın ayazı yetmezmiş gibi bir de doğmayan güneşin karanlığı sarıyordu etrafını. Korkarak ilerlediği sapa yolda, karşısına çıkacak öcülerden nasıl kaçacağını hesaplardı sürekli okula varana kadar. Babasının onu okula götürdüğünü hayal ederek geçerdi adımları birbirinin önüne. O gün yanından geçen bisikletli bir abinin, ”Okula geç kalma bin arkama” sözüne sığdırmıştı zamanı. Devrilen bisikletin sağ bacağını kanatması ve o abinin ”sessiz ol seni tedavi deceğim” lafını hiç bir zaman unutmadan kendinden saklaması saniyelerini almıştı. O gün hiç gidemedi okula. Tedavi edilen sadece bacağı değildi. Iki bacağı arasını utana sıkıla açıp ”bir de burayı tedavi edelim” deyişi, karlar altındaki bir ormanda her hangi bir ağacın dalındaki kar kütlesinin öylece kendiliğinden yere düşüşü gibiydi. Zamansız ve farkedilmeyen. Kapattığı gözleri içindeki karanlığında yankılanan seslerin zihninde canlandırdığı görüntüleri bir birine fırlatıp uzaklaşmıştı kendinden. Hiç kimseinin ayak izleri kalmamıştı karlar üzerinde. o andan sonraki hissiyatı, düşünceleri ve bedenindeki anlamsızlığı hiç anlayamadı. O gün hiç bir zaman konuşmayacağı şeylerin anlamsız ve tarifi imkansız duyguları içerisinde döndü eve. Annesinin okul nasıldı sorusuna dünden farksız bir ton ve hissiyatla aynı cevabı verebilmesi kendini de çok şaşırtmıştı. ”Anne, insanlar neden anlamsız hareketler yapar?” Açık gözlerinin hiç kırpılmamış kapaklarından akan damlaların çenesinde buluştuğunu gören annesinin yüzü yüzündeydi. ” Anne, insanlar neden anlamsız hareketler yapar?” hatırladığı son şey bu cümlesiydi. kendi sesiyle ilk defa sorabilmişti annesine…

Tüm Hakları Saklıdır. | Renowtech