Ne zaman felsefe ile ilgilendiğimi söylesem en az bir kişi çıkıp “ben de” diyebiliyor. Aslında ilk bakışta güzel bir haber gibi gelebilir kulağa bu durum, ama gerçekten öyle mi acaba?
Sadece “hafta sonları felsefe ile ilgilendiğini” söyleyenler, felsefenin “entel dantel iş” olduğunu söyleyenler bir de en klasiği “felsefe = boş laf yapmak” denklemi. Peki, bu yanlış anlamalar zincirinde tüm hata gerçekten akademi dışındaki halka mâl edilebilir mi?
Bence edilemez. Türkçe felsefe yapan birçok üniversite, yazar ve hocalarımız bulunuyor. Bu düşünürlerin kaçı bir eser ya da fikir üretirken Türkçe’nin yalınlık ve duruluk ilkesini göz önünde bulunduruyor? Felsefe yaparken bu ilkelerin önemsiz olacağını düşünenler olabilir; ancak üretilen bir eser herkes tarafından anlaşılmayacaksa, sadece belli bir kesim seçkin insana hitap edecekse bu yazarların “felsefenin halka ulaşamadığından” şikâyet etmeye hakkı yoktur bence.
Felsefenin her alan gibi belli uzmanları olmalı ve bu uzmanlar alan içinde elbette kendi uzmanlıklarından gelen bir terminoloji ile konuşabilmeli; ancak felsefe diğer alanlardan farklı olarak hayatın birebir içinde konu başlıklarına sahiptir. Hayata dair her şeye atıfta bulunabilir. İşte bu sebeple yazarların ve felsefecilerin bir an önce herhangi bir okuyucunun anlayabileceği türde eserler üretmesi gerekliliği vardır. Günden güne felsefeye ilginin öldüğü günümüzde bu alanı eğitimin zorunlu bir noktası haline getirmek zorundayız. Bir avuç insanın kendi kendisine “felsefe yapıp durması” felsefeyi etkisiz, gereksiz bir burjuva uğraşı haline getirmiştir. Oysa Felsefe bundan çok daha fazlasıydı.
Berçem Şen
Dokuz Eylül Üniversitesi, Felsefe.
beriiisen@gmail.com