Kulaktan kulağa kuşaktan kuşağa iletilerek ve tarih süzgecinden geçerek günümüze kadar ulaşan halk müziği canlılığını devam ettirmektedir Ancak sosyal yapının değişmesi köyden kentlere göçler iletişim araçlarının hızlı gelişimi geleneksel toplum biçiminden yeni toplum biçimlerine geçiş vb. etkiler bu geleneği etkilemiştir.
Bu dönemdeki en olumlu gelişme ise Türk Halk Müziğinin bilimsel olarak incelenmeye başlanması denebilir. Tarihsel süreç içerisinde hep var olan halk müziği halkbilimci ve etnomüzikologlarca daha yeni incelenmeye başlamıştır.
İlk derleme çalışmaları 1925 yılında İstanbul Belediye Konservatuarı tarafından her ilin Milli Eğitim Müdürlükleri aracılığıyla başlatılmıştır. Bu derlemeler yöntem açısından sakıncalı bulunduğundan 1926 da Darülelhan derlemeleri başlamıştır. Türk Ocakları ve Halk Evleri de derleme çalışmalarında önemli katkılar sağlamıştır. Günümüzde de devam eden derleme çalışmalarına TRT kurumu da katılmış ve büyük bir arşiv kurulmuştur. Bu derleme çalışmalarının en büyük katkısı unutulmaya yüz tutmuş eserlerin notaya dökülmesi ve gelecek kuşaklara aktarılmasıdır.
Bu dönemin başka bir özelliği de tek kişilik çalış ve söyleyiş olan ozan geleneği yanında toplulukların kurulup kurumsal yapıya da dönüştürülmesidir. 1940 yılında Muzaffer Sarısözen tarafından kurulan halk müziği topluluğu (Yurttan Sesler) ilk olma özelliğini taşımaktadır. İstanbul Belediye Konservatuarı 1950 yılından bu yana çalışmalarını sürdürmüştür. Akademik olarak ise 3 Mart 1976 da İTÜ Türk Müziği Devlet konservatuarı eğitime başlamıştır. Günümüzde ise bir çok üniversitenin Türk Halk Müziği bölümü bulunmaktadır.
Dönemin ozan geleneğinin en büyük ismi Aşık Veysel’dir. (1894-1973) Dilindeki sadelik ezgilerine yansımıştır. Türk insanındaki efendiliği mertliği ruh inceliğini satırlara dökmüştür. İnsan yurt doğa sevgisini şiirlerinde ön plana çıkartmış toprak sevgisini temel bir öğe olarak kabul etmiştir. Karanlık dünyasının ak düşüncelerini candan dostu olan sazı ile süslemiştir.