Ekolojik krizlerin ufkunda, tartışılması ve popülerlik kazanması gereken belki de en önemli kavramdır çevre adaleti. Çevreci hareketlerin doğa, gezegen ve canlılar adına yürüttüğü eylemler ve etkinlikler bilinmekte; ancak çevre adaletinin konusu canlılıktan ziyade biraz daha sınıfsal.
1980’lerde başlayan Çevre Adaleti hareketi ekolojik krizlerin ve felaketlerin ilk önce yoksul grupları etkilediğini gözler önüne sermek ister. Buna göre yoksul topluluklar, ekolojik krizlere zenginler ya da sanayi devleri kadar etki etmiş olmasalar da nihayetinde ekolojik krizlerin faturası onlara daha şiddetli kesilir. Salgın hastalıklar, önlem alınmayan “doğal” afetler, su ve enerji krizleri zenginlerden, fabrikalardan önce her zaman yoksul mahalleleri vurur.
Çevre Adaleti hareketi aynı zamanda bu dengesizliğin ekonomik gelir düzeyi dışında başka faktörlere de bağlı olduğuna dikkat çekmek ister. Yoksulluk bu hareketin göz önünde bulundurduğu önemli ölçütlerden olsa da tek ölçüt değildir. Irk, cinsiyet, etnik köken gibi başka ölçütler de dezavantajlı insan gruplarının ekolojik krizlere maruz kalmasında etkili değişkenler olmuştur.
Bu konunun felsefede, düşünce dünyasında ve bizzat toplumların içinde tartışılması ekolojik krizlerin günden güne daha etkili olduğu günümüz dünyası için çok elzem. Çözümler bulmanın, sorunu ortadan kaldırmanın yolu öncelikle probleme işaret edebilmekten geçiyor.
Berçem Şen
Dokuz Eylül Üniversitesi, Felsefe
beriiisen@gmail.com