Bir sesle, bir kokuyla, duyularımızdan içimize girer yaşam böyle gelir. Adlandırırız, bir araba bu, çocuk, tenis, güneş anlamlandırmaya başlarız, eve gitmek istemiyor, karşılaştırırız, yağmur var mıdır şimdi orada? Sürekli geleni şekillendirir, etiketler, kategorilere koyar zihnimize yerleştiririz. Bilmek isteriz. Bilgi bize güven verir, her şey kontrol altında der. Oysa hiçbir şey kontrol altında değildir. Her şey dönüşür, değişir. Etiketlediklerimiz, bilgi dediklerimiz tekrar tekrar kullanılır, gerçekler algılarla birleşir, yargılarla yontulur anlamlar yüklenir ve biz gerçeği kurgularız. Kâğıda geldiğimde fikirler koşuşur, kalemim hepsini yakalamak ister, hızla. Kâğıda düşen her kelime yeni fikirler doğurur, zihnim koşar. Elim yavaştır. Harfleri özenle, dikkatle yerleştirir sayfaya. Bırak onları, onlar sadece fikir, anlık heyecanlar. Yaşamak istediğin yaşamlar, yazmak istediğin hikâyeler, aşklar, tutkular, heyecanlar… Yazmanın dünyasında yolculuk vardır, varılacak hiçbir yer yoktur, yolculuk sonsuzdur. Hem bir şeyi bitirmek istersin, hem de kaçırmamak hiçbir şeyi. Her şey değerli gelir… Ama öyle midir gerçekten? Her fikri yakalamaya çalışmayı bırak. Altın tozu gibi gelir bazen, peri tozu belki de, bir romanı gibi hayatla ilgili bir gerçeğin sırrını açacak gibi. Seç birini, tek bir fikri. İyi mi, kötü mü, doğrusunu seçtim mi demeden tek birini seç gerisini bırak giden gitsin.