Keskin bir dönemeçte olduğumuz süreçte; bırakmayı bilen erdemli bir kişinin hikâyesi üstünden bir anlatı olacak bu. Roma Cumhuriyeti vatandaşı Lucius Quinctius Cincinnatus’un hikayesinden bahsedeceğim size ve elbette keskin zihinler için çözülmesi gereken bir metafor barındırmasını istemediğimden dümdüz yazmaya çalışacağım.
Cincinnatus… Kendisi Roma Ordusu’na general rütbesiyle hizmet eden o günkü teamülle vatandaşlık görevini yerine getiren örnek bir Romalı. “Civic Virtue”nun yani yurttaşlık erdemi kavramının vücut bulmuş hali. Ne yapmış peki? Generallik görevi bitince çiftliğine geri dönüp toprağını sürmüş, ekmiş, biçmiş, yaşamış: Fazlasını istememiştir… Sonra M.Ö. 458’de iki aşiretin Roma Konsülü’nü tehtid etmesi üzerine senatörlerin yalvarmasıyla Diktatörlük görevini kabul etmiştir. Sadece 16 günde tehdidi ortadan kaldırmış ve elindeki onca yetkiye rağmen hiç bir talebi olmadan çiftliğine geri dönmüştür. Ardından M.Ö. 439’da Pleplerin entrikaları ve çıkardıkları ayaklanmayı bastırması için yine ısrar üzerine Roma Diktatörü olmuş ve kısa sürede bu sorunu da çözüp örnek bir cumhuriyet vatandaşı olarak elindeki gücü bir gün fazla tutmadan bırakıp çiftliğine geri dönmüştür.
O dönemde Roma’da diktatör olmak demek sınırlar içindeki (ordu dahil) her şeye sahip olmak demek. Bundan vazgeçmek ise bugün bile çoğumuzun becerebileceği hatta örnekler özelinde becerebildiği bir şey değil. Erdem, vatandaşlık bilinci, cumhuriyet sevgisi ne derseniz deyin. Şu kısa özet bile içinde kavramlarla dolu bir evren barındırıyor: Rivayete göre Cincinnatus ona görevi tebliğ etmek için gelen heyete “Neden ben?” diye sorar heyet ise ona görev ve yetkilerini aktarır. “Bir kişiye bu kadar güç fazla ben bu kadar yetki istemem” der Cincinnatus. Heyet “Neden ben diye sormuştun: Nedeni işte bu kadar gücü istememen” diyerek konuyu bağlar.
Nietzsche’nin “ne çok gülmüşümdür keskin pençeleri olmadığı için kendini iyi zanneden zayıflara” sözü tam da gücü kontrol etmenin ve gücü elde ettikten sonra bırakmanın zorluğuna işaret eder. Ancak ülkemizde uzun yıllardır yaşadığımız iklimde halkımız camdan pençeleriyle kendini bir kişi üzerinden güçlü zannediyor. Kendi hayat şartlarını, kendi kentini, ülkesini, yurdunu boş verip tek kişi üzerinden bireysel varoluş pozisyonunu belirliyor. Peki, o kişi Cincinnatus’mu? Hayır. Değil. Olacak mı? Hayır, sonuç ne olursa olsun olmayacak.
Yine de son yıllarda yurttaş olma bilinciyle hareket eden bir taraf var. Hatta bir kişi de var. Belki de bizim kültürümüzde zor görülecek şekilde “bana yetki verin, görevimi ifa edeyim, memleketi demokrasi, hak ve özgürlükler konusunda rayına oturttuktan sonra Cincinnatus gibi köşeme çekileyim” diyor. İçinde biraz erdem olan insanlar için göz ardı edilemeyecek bir özellik. İşte bu nedenle değerli yurttaşlar, Romalılar! Seçiminizi kendi gücünün ve kabiliyetinin farkında ancak gerekli olan başarıyı elde ettikten sonra çiftliğine dönebilecek olan bunu vadedenlerden yana yapın. Biliyorum. Her ne kadar 21. yüzyılda olsak dahi ülkemizi aşan istekler bunlar. Ancak denemeye değer, nitekim günümüzden neredeyse 2500 yıl önce çiftliğine çekilmeyi bilen erdemli liderler gelmiş. İnsanın doğası kolay değişmez. Yine de 2500 yıl önce yapılan bugün daha kolay yapılabilir diye düşünmeden edemiyorum. Ve bu nedenle:
“Cincinnatus solus servare urbem potest.”
“Yalnızca Cincinnatus kenti kurtarabilir.”
Özgün Çağlar Berkit