İş çıkışı kendiliğinden gelişen bir durumla kendimi sahil kenarında bir restoranda buldum. Manzaranın tadını çıkarırken önümdeki masa dikkatimi çekti. Masada mutlu bir aile tablosu… Ailenin yirmi yaşlarındaki küçük kızı oldukça güzel giyinmiş. Belli ki sahildeki bu restorana gelmeden önce hazırlık yapmışlar. Burada bulunmayı önemsemişler. Neşe içinde yemeklerini yiyor, sohbet ediyorlardı. Küçük kız denizi arkasına aldı, ablasından fotoğrafını çekmesini istedi. Ablası kırmadı kardeşini. Küçük kız fotoğrafa baktı, beğenmedi ablasının çektiği fotoğrafı. Sonra tekrar fotoğraf çektirdi, fotoğrafa tekrar baktı, yine beğenmedi ablasının çektiği fotoğrafı. İnsanı büyüleyen o manzarayı seyretmek yerine cep telefonlarını ellerine aldılar. Çocuklar sürekli fotoğraf çektiler. Fotoğraflardan birini seçmek için epey vakit harcayacak, sonra filtre için uğraşacak ve en son fotoğrafı paylaşıp gelen beğeniyi sayacak. Nereden baksan bir günü bir resim için harcadı. Mekân aynı mekân. Zaman aynı zaman. Masalar arasındaki uzaklık iki metre. Ben oraya plansız gittim. Rahat bir kıyafet, güzel bir yemek ve muhteşem bir manzara… O ise gayet planlı gelmiş. Deniz için geldi ama denizi göremedi. Şık bir elbise giymişti ancak manzaranın tadını çıkaramadı.