Hikâyelerdir önemli olan. Buna inanıyorum. Hayatım roman dediniz mi hiç? Yüksek sesle kimseye söylemediniz öyle mi? Ama içinizden… Evet. Biliyorum. Ne güzel gülüyorsunuz. İnsan hikâyeleri düşününce gülüyor, hayatını düşününce de anlatası geliyor. Gerçekten her birimizin hayatı bir hikâyedir. İnsan bir ömre çok yaşanmışlık sığdırır. Her birini tutamayız aklımızda, öne çıkan bir anı oluşturmaz belki her biri, hatta bazılarını yaşadığımızı bile fark etmediğimiz olur. Yaşadığımız her şeyi, her anı bir taş olarak düşünün. Şimdi sonsuz taşlardan oluşan bir sahil hayal edin. Uzadıkça uzuyor. O taşların her biri de bizim yaşadığımız anlar, olaylar, duygular. O sahilde yürüdükçe taşlar oluşuyor. Yani önümüze bakınca göremiyoruz nereye gittiğini, bir yere gidip gitmediğini ya da nerede biteceğini ama yol izin verdikçe gidiyoruz. Şimdi bu yolda durduğumuzu hayal edelim. Dönüp arkamıza baktık. Yüzlerce taş var orada. Durduğumuz yere gelene kadar yolda ilerlerken bazı taşlar topladığımızı hayal edin. Bazılarını güzel oldukları için, bazıları şekilsiz, bazıları büyük, bazıları parlak olduğu için aldık. Elimizde bir kese… İçine doldurarak geldik. Durup elimizdeki keseye bakınca gördüğümüz kendimize yazdığımız hikâyeyi oluşturuyor. O taşların her biri bir yaşanmışlık, bir anı, bir duygu, bir algı. Onları önümüze serip baksak… Hayatımın hikâyesi bu deriz. Ama dönüp geriye baksak o keseye almadığımız yüzlerce anı görebiliriz.
Kesemizdeki taşlar bizim, o durduğumuz yerde kendimize yazdığımız hikâyeyi anlatıyor. Yazmak istediğimizde o kesedeki taşları anlatmak isteriz ilk olarak. Topladığımıza göre onlar önemliydi. Rastgele toplamamış olduğumuzu biliyoruz. Bir kesede bir arada tutuğumuzda bir şekilde aralarında bir uyum, bir akış… Bir hikâye görebiliyoruz. Bize bir şey söylüyorlar. Biz onların sesi olmak istiyoruz. Ondan sonra geriye dönüp toplamadığımız taşlarda başka başka hikâyeler olduğunu görmeye hazır oluruz. Sahildeki taşlar kadar çok hikâye malzemesi var her birimizin hayatında. Çok uzağa bakmaya gerek yok.