Nereden, nasıl başlayacağımı bilemediğim dönemlerdeyiz. Hepimiz için, insan olan herkes için en yoğun duyguların yaşandığı zor zamanlardayız. Yediğimiz yemekten, uyuduğumuz yataktan ısındığımız evimizden utandığımız, insanın hafızasına çivi gibi kazınan zamanlar. İnsanoğlunun acziyetini bir kez daha yüzümüze vura vura esen rüzgarların ortasında tutunacak dal bulamadan öylece kalakaldık. Büyük bir deprem, büyük bir çaresizlik ve çok büyük bir kayıp… Belki de yıllarca unutulmayacak yaranın kabuk tutmadan önceki hali gibi dört taraf. Yurdun her yeri yangın yeri. Yürekler , ciğerler alev alev sanki hiç soğumayacak. Belki bir süre sonra alışacağız buna da ama ne hiç soğumayacak biliyor musunuz *Enkazın altında 30 saattir babamın cansız bedeniyle yan yanaydım diyen 12 yaşındaki kız çocuğunun yangını *Belki de sahip olacağı en güzel aileye sahipken bir gecede ailesini kaybedip sosyal hizmetlerde büyümek zorunda kalacak evlatların yangını * benim oğlumun enkazda sadece bacağı kırıktı ama soğuktan öldü diyen babanın yangını * yıkılan binanın altında cansız kızının elini bir dakika bırakmayan babanın yangını * annesinin kopan saçlarını elinde tutarak kurtarılan bebeğin yangını… İşte bu yangın geçen zamana rağmen sönmeyecek ve sönemeyecek. Daha geçen haftaki yazımda dünyanın başına gelen en kötü şeyin insan olduğunu söylerken haftasına gerçekten iyi insan kötü insan olmanın fotoğrafının önümüze bu kadar aleni çıkacağını hiç düşünmezdim. Ama meğer ne çok insan iyi tarafta olmayı seçmiş. Kendi canını çıkartamasa da başka canların çıkması için tırnaklarıyla enkazı kazıyan insanların seçtiği bir yol. Depremzedeleri yağmalamayı seçen kötüye rağmen varını yoğunu yardım yollamaya adayan insanların sardığı bir yol. Yardım etmeye gücü yetmese de insanların acısını ciğerinin köşesinde hissederek sessizce gözyaşı dökme merhametini kanında hisseden nice insan iyi olmayı seçmiş. Hem de şeytanın yeryüzünde beden bulmuş hallerine rağmen. Her şeye rağmen iyiliği seçmek varoluşun en güzel hikmetidir. Bu yarayı hep beraber iyileştirmek zorundayız. Bu acının tarifi yok. rengi, dili, dini, siyaseti yok. Bu acının tek ilacı insan olmaktan geçer. En alttan en üste kadar insan olmak… Bir gün değil her gün insan olmak…