Türkiye ve Yunanistan sözcüklerini bir araya getirmek bu iki ülkeden hangisinde olursa olsun dinamitle fitili bir araya getirmek gibi, anında bir tepki alıyorsunuz ve bu tepkinin pek öyle olumlu olduğunu da söyleyemem.
İki ülke arasındaki çekişmeyi ilk olarak 1990’ların başında, Rodos adasında tatildeyken fark ettim. Akşam yemeğine oturmuş, önümdeki kıpkırmızı gün batımını seyrediyordum. Karşı yakadaki ışıkları görünce garsona, “O taraf neresi?” diye sordum kibarca. Garson bir anda tepesi atmış görünerek çat pat İngilizcesiyle, “Boş ver orayı, orada kötü insanlar var,” dedi. Ülkenin adını bile söylememişti. Türkiye’yi kastettiğini ancak seneler sonra fark ettim. Daha sonra Türkiye’yle yakın ilişki içine girdiğimde iki ülke arasındaki (en büyüğü Kıbrıs olan) sorunlar hakkında daha etraflı bilgi edinecektim elbette. Ama en başlardaki kısıtlı bilgilerime göre yakın zamanlarda bir ara denizin ortasındaki bir kayalığa Yunan bayrağı dikilmişti ve iki ülke evimizin kapısından daha büyük olmayan bir toprak parçası yüzünden az daha savaşa tutuşacaktı.
Bu tür şeyleri artık birinci elden biliyorum, mesela son günlerde Akdeniz’de kıta sahanlığı ve gaz arama çalışmaları yüzünden çıkan gerginliği haberlerde görüyorum. Bana sorarsanız söz konusu gerginlik fazla hızlı bir şekilde tırmandı, iki ülke de bir kız yüzünden kavga eden kabadayı delikanlılardan farklı davranmıyor. Önce ağız dalaşına girişildi, iki taraf da mahallelerinden adam toplayıp Birleşmiş Milletler’i, Avrupa Birliği’ni, Amerika’yı işe karıştırdı. Dünyanın geri kalanı için bütün bunlar kuru gürültüden ibaret, basın açıklamalarıysa “Ne yaptığımızı biz de bilmiyoruz ama canımız kavga etmek istiyor, o yüzden bizi kendi halimize bırakın” diye tercüme edilebilir. Tabii dünyanın geri kalanı derken Akdeniz’den bir pay kapma umuduyla bir süre sömürgeci bir tavus kuşu gibi tüylerini kabartarak ortalıkta gezinen Fransa hariç.
Bütün bu yaygaranın ardından birden sessizlik çöktü, iki ülke de somurtarak kendi köşesine çekildi ve bir daha birbirleriyle asla konuşmayacaklarına yemin ettiler. Birkaç hafta sonraysa meseleyi diplomatik yollardan çözmek için girişimler başladı, iki ülkenin liderleri hiçbir şey olmamış gibi buluşmalar planlamaya girişti.
Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin sorunlu olduğuna kuşku yok. Ancak bu evlikil onların evliliği ve araya girmeye, onları ayırmaya ya da barıştırmaya çalışanın vay haline.
Avrupa’ya gelince, o bambaşka bir hikâye. Irak’la ve diğer Ortadoğu ülkeleriyle sınır komşusu olan, en önemli Avrupa başkentlerinden bir taş atımı uzaktaki Türkiye, herkesi memnun etmek için bir sürü topu maharetle havada çevirip durmaya devam etmek zorunda ama arada sırada toplar yerlere saçılıveriyor tabii.
İngiltere’yle ilişkilerse daha sıcak. İki ülke de eskiden imparatorluk olduğu için dünyadaki yeni yerlerini bulma çabası ve geçmiş günlere duyulan özlem konusunda karşılıklı bir anlayış söz konusu. Yalnız özellikle son zamanlarda ırkçılık sorunlarının sık sık gündeme geldiğini de göz ardı etmemek lazım.
Yazının devamı gelecek…