Toplumun neredeyse yüzde 60’ı asgari ücret ya da 1.000, 2.000 TL üzeri bir maaşla çalışıyor. Hal böyle olunca asgari ücret, alınacak minimum ücret değil, ana ücret haline geldi. Aslında Türkiye’deki orta direk asgari ücretli haline getirildi.
Yıllar içerisinde öğretmenin, mühendisin, teknisyenin, memurun alım gücü düştükçe, orta direk de bir anlamda tarihe gömüldü. Türkiye’de asgari ücretliler ve iyi kazananlar adı altında iki sınıf oluştu.
Her sene düzenli olarak artış gerçekleştirilen asgari ücret de tam anlamıyla “Al bununla geçin, geçinemedin bir ara zam yaparız” şeklinde emekçinin önüne sürülüyor. 5.500 TL’den 8.500 TL’ye çıkan maaşlar ile alım gücü iyileşir mi? Tabi ki hayır!
Mesele asgari ücret değildir. Mesele eldeki ücret ile alınacak ürün sayısındadır! Asgari ücret 5.500 TL İken misal 1.000 yumurta alan vatandaş asgari ücret 8.500 TL olduğunda 3.000 yumurta alırsa, budur zammın amacı. Asgari ücret 5.500 TL iken kirasını 3.000 TL ödeyen yurttaş, 8.500 TL aldığında da 3.000 TL öderse budur zammın amacı. Daha örnekleri uzatabilirim. Maaş arttıkça alınan ürün sayısının düşmesi tam anlamıyla ekonomik katliamdır. İşçi ve emekçi sınıfının belirlenen ücret ile yaşam savaşı vermesi demektir.
Türkiye’de temel problem asgari iş yapmayan, asgari eğitim almayan, asgari birikime ve bilgiye sahip olmayan, asgari emek harcamayan, azami emekle asgari ücret alınmasındadır. Düşünün ki toplumun yüzde 50’sinden fazlasının maaşı asgari ücret olsun! O toplumda, kültür-sanat, sosyoloji, kişisel gelişim, hobiler, spor konuşulmaz. Varsa yoksa ya siyaset konuşulur ya ekonomi… Tam bir kısır döngü!