Biliyor musunuz? İnsanın ruhu hasta olabiliyormuş. Nedir acaba ruhun hasta olması sizce. Ya da sizin hiç ruhunuz hastalandı mı? Nedir ki bunun belirtileri?
Böyle bir sabah uyandığın an bir his gelip oturur böğrüne kütük gibi. Önce uykunu alamadığını sanırsın. Sonra göğsün yanmaya başlar ve tam göğsünün ortasında bir kelebek uçar deli gibi. O an dersin ki “ Allah Allah ben bugün neden korkuyorum ki bu kadar. Bugün ne vardı ki beni heyecanlandıran “ . Düşünürsün düşünürsün. Oysa ki güzel bir gün vardır akış planında ama için hiç öyle söylemez. Avcısını göremeyen ama ensesinde hissettiği nefesiyle kusursuz olan bir av gibi. Kıpırdasa yakalanacak bir geyik. Gün içinde ne yaparsan yap gitmeyen bir gölge gibi. İçin hep kıpır kıpır ama ne mutluluktan ne heyecandan. Göğsünde direnişe kalkan yılların ayak sesleri oysa hepsi.
Gel zaman git zaman bir öğrenirsin ki ruhun hasta olmuş meğer. Sen bedeninde bir şeyler oluyor sanırken aslında ruhun sesleniyormuş sana. Bedeninin vitaminini, suyunu, yemeğini eksik etmeyen bizler meğer ruhun ihtiyaçlarını görmezden gelmişiz. O mikrobunu yıllarca sabırla işlemiş. Bir ağrı kesiciyle kesilmiyormuş küsurluk yılların ağrısı.
Doktor üstüne basa basa çocukluğunu sorarken hiç tahmin etmiyorsun o yaşlardaki kendinin seni hasta edebileceğini. Ah affetmesi gereken ne çok şey biriktirmiş o çocuk kum kovasında, okul çantasında. Çocukluk mutluluk biriktirmek dememiş kimse bizim gibilere. Biz bilmeden sis toplamışız ruhumuza. Biri de çıkıp elimize vurmamış “bırak onları onlar kaka sen huzur topla” diye.
Oysa insan anne baba olunca çocuğunu dünyadaki her şeyden korumaya çalışır buna ne şüphe. Ama asıl mesele galiba korumaya çalışırken yaptıklarımızda. Bir bakış bile olsa bir söz bile olsa sicim sicim işliyor çocuk ruhuna. Sonra yıllarca o külçenin altında hata yapmamak için uğraşan çocuk büyüyor ve her zaman hataların içinde boğuluyor. 21 gramlık ruha bir tane de başka insanlar koya koya ruhun ne bağışıklığı kalıyor ne yaşayacak alanı. Ve işte sonrası bedende çırpınan anlamsız huzursuzluğun altında esaret … Sen ister 40 yaşında ol ister 70. Hayatını, hatalarını, anneni, babanı, atalarını, suçluluklarını affetmeden yola devam edemiyormuş insan. Bir yerde ruh ve beden karması çığlık çığlığa YETER demek istiyormuş. İşte Tıp’ta buna ruhun hasta diyormuş.
Çevrenin dediğinin çok önemli olduğunu bize daha minnacıkken öğreterek bizim özgürlüğümüzü elimizden alan insanlar bir de bizi özgür ayakları yere basan bireyler olarak yetiştirmeye çalışırken meğer terapi odalarında büyük bir trajikomedi vaka olarak yerini alıyormuş. İşte kader dizimi de böyle böyle ne gördüyse yapa yapa gidiyormuş. Ama YOK… YETER çığlığını attıysan korkma dost. Kim ne yaparsa yapsın hatasıyla sevabıyla o ruh senin. Battaniyelere sarıp sıkı sıkı sarıl ve ona o istemediği sürece huzur alanına kimseyi almayacağına söz ver. Yaşın kaç olursa olsun yol göründüyse LA TAHZEN ey gönül.