20 yıldır hükümeti kuran, bakanlıkları belirleyen, ülkeyi Başkanlık sistemi ile yöneten ve Kanun Hükmünde Kararnameler ile yönetimi sürdüren AK Parti bir yanda, diğer yanda ise 20 yıldır AK Parti iktidarına muhalefet eden, yoluna Kılıçdaroğlu ile devam eden 2019 yerel seçimlerinde aday faktörü ile İstanbul ve Ankara’yı geri alan bir CHP.
Bu süreçte erken seçim mi hemen seçim mi derken, iktidar seçimlere vaktinde gitmek için gün sayıyor. Muhalefet ise erken seçim değil, bu ekonomik koşullarda, etkin siyaset ürettiğini düşünerek, yaralara merhem olacağını belirterek hemen seçim iddiasını ortaya koyuyor.
Seçim vaatlerini hızlıca değil, zamana yayarak açıklamayı tercih eden CHP’nin vaatlerine bakıldığında, “Köklü reform, kökten değişim, parlamenter sistem, hukukun üstünlüğü…” şeklinde sıralanıyor. Vaatler arasında, ev kiraları düşecek mi? Akaryakıt fiyatlarında düşüş olacak mı? Yerel üretici desteklenecek mi? Atalık tohum ile üretim yapıp, Türkiye tarım ve hayvancılıkta ithalattan uzaklaşıp, kendi kendine yetebilen bir ülke olabilecek mi? Seçim kanunu değişecek mi? Vergide adalet gelecek mi? Herkes kazancına göre vergi ödeyecek mi? Kamulaştırma yoluna mı gidilecek, yoksa özelleştirilen her fabrikada üretim aynı şekli ile devam edecek mi? ABD ile mi yoksa Rusya ile mi ittifak yapılacak? S-400 gibi ABD ile Rusya arasında kalmamıza neden olan ve denge politikasından şaştığımızda, döviz kurunun anında fırladığı bir ortamda Türkiye NATO’da yoluna devam edecek mi?
Milletvekillerini halk mı seçecek yoksa Milletvekillerini, siyasi partilerin üyeleri mi seçecek? Temsili demokrasi ile yola devam mı edilecek?
Tüm bu soruların cevapları henüz CHP tarafından açıklanmış değil. Asgari ücret, toplumun 3’te 1’inin yaşam formu haline gelmişken, sanayide çalışan bir yurttaş ile hastanede çalışan doktor, özel okullarda çalışan öğretmen, avukatlık bürolarında çalışan yeni avukatlar, garsonlar kısacası emeği ile para kazanmak zorunda olup, hayatını sürdürenler asgari ücret ile yaşamlarına devam ediyorlar. Her siyasi parti ise asgari ücrete gelecek olan zamma odaklanırken, CHP acaba asgari ücretin asgari bir yaşam sağladığının farkında mıdır? Verilen vaatler ile vaat yarışına girilirken, kökten değişim ile ilgili sadece tek bir yurttaş bir cümle duymuş mudur? Üstün siyasilerimiz ise tek bir cümle kurabilmişler midir?
Milletvekillerini siyasi partilerin, parti binalarında, il başkanları nezdinde kurulan partinin önde gelenleri ile oturulan masalarda belirlerken, adı hala nasıl Milletvekili olabilir. Milletvekilleri milletin mi yoksa siyasi partilerin mi vekilleridir?
YÖK kaldırılacak mı? KPSS sınavında dahi, milyonlarca gencin hayatını kurmak için ter döktüğü bir ortamda, adı şaibelerle anılan ve birbirinden farklı iddialar ile gündeme gelen ÖSYM kapatılacak mı? Üniversiteler bağımsızlığına kavuşarak, rektörlerini ve yöneticilerini kendileri tayin edebilecekler mi? Bunca belirsizlik ortamında, senin vaadin 3 bin TL benim vaadim 5 bin TL, ona oy vermeyin bana verin gibi söylemler ocakta pişen yemeğin tuzu olur mu?
Kısacası vaat yarışı devam ederken, Kemal Sunal filmlerinde görmüş olduğumuz Türkiye ile şimdiki Türkiye arasındaki tek fark sizce de zaman ve mekanların değişmesi ve pek tabi ki Kemal Sunal’ın artık aramızda olmayışı olabilir mi?
Bu kadar sorunun cevabını bir ara CHP’li yöneticiler ve ilgililer vereceklerdir. Vermelidirler. Oyu yıllardır artmayan, kemik tabaka ile siyaset üreten, kararsız seçmenin gözünde acaba hükümeti kurabilirler mi şüpheleri bulunan bir partinin yöneticileri, elbette vaatlerini güncelleyerek sıralayacaklardır. Bu sorular sadece halkın aklından geçenlerin fragmanıdır. Sorunlar ışığında sorular milyonlarca oluşabilir. Bu durumda CHP ile AK Parti aynı safta değil midir?