TÜRKİYE’DE BİR İNGİLİZDEN HİKÂYELER ve MASALLAR
DAVID R. MELLOR
David R Mellor İngiltere, Liverpool’dan bir yazar. İş hayatının büyük kısmını doğduğu şehrin kendisinin de ait olduğu işçi sınıfı bölgelerinde sosyal hizmet uzmanı olarak çalışarak geçirdi.
Şiirlerini ve diğer yazılarını radyo ve televizyon programlarında seslendirdi, ayrıca sayısız kere sahnede okudu.
Dört şiir kitabının yanı sıra, edebiyat dergilerinde yayımlanmış çeşitli öyküleri de bulunuyor. Hem şiirleri, hem de öyküleri Türkiye’deki çeşitli mecralarda da basıldı.
Bu kitaptaki öyküleri, Liverpool’dan sonra en sevdiği yer olan yeni evi Türkiye’nin insanlarından, coğrafyasından, kültüründen ve tarihinden ilhamla kaleme aldı.
–
Gece boyunca yol alarak Ankara’dan İzmir’e giden tren, Balıkesir’de duruyor. Yolculuğu sorarsanız, kimi zaman az, kimi zaman çok olmak üzere sürekli bir rahatsızlıkla geçiyor, telefonlar zırıl zırıl çalar, herkes mırıl mırıl sohbet ederken uyumak için umutsuzca savaş veriyor, horlayanları kıskanıyorsunuz. Aradaki duraklar öyle ıssız ki tavuklarla başka çiftlik hayvanları buraları mesken tutmuş, evlerinde gibi geziniyorlar.
Balıkesir’in de başkalarının meskeni olduğunu öğrenecektim. İstasyona varınca insan elle tutulur bir rahatlama duyuyor, serseme dönmüş halde oturup büfede her ne satılıyorsa alıyor, yanık da olsa yiyorsunuz, bir yandan da ya sizin indiğinize ya da bir sonraki trene binip bir yerlere gitmeye hazırlanan insanları seyrediyorsunuz.
Biri yanımıza çöküyor, elimi sıkıyor, sonra (eşimden biraz çeviri desteği alarak) hayat hikâyesini anlatıyor. Yaşayacağımız yeri öğrenince beğeniyle başını sallıyor, daha yakınlarda Bangkoklu biriyle evlenmiş olan arkadaşından bahsediyor. Canayakın, neşeli biri, halinden memnun görünüyor. “Eh, ben de birini yolcu etmeye gelmiştim.” Vedalaşıyoruz, ondan sonra biz bu küçük sohbeti bir daha aklımıza getirmeden yolumuza gidiyoruz.
Bir süre sonra, oturma iznimle ilgili bürokratik işlemler dolayısıyla bu yolculuğu istemediğim kadar sık yapmaya başlıyorum. Her seferinde ya Balıkesir’de iner, ya da oradan trene binerken, istasyonda toplaşıp duran hepsi orta yaşta ya da daha yaşlı erkeklerin sayısının çokluğunu fark ediyoruz. Bu yalnız insanların sosyal hayatları yolcularla vakit geçirmek, sonra biriktirdikleri anılarla eve dönüp bir dahaki sefere kadar idare etmek.
Daha önce tanıştığım adam neredeyse her defasında orada, uzaklaşan trene el sallıyor ama hiç karşılık alamıyor. Bir kere göz göze geliyoruz, orada değilmiş gibi yapmak istermişçesine çekingence başını öne eğiyor.
Son seyahatimde tren uzaklaşırken onu yine görüyorum, çılgınca el sallıyorum. Afallıyor, sonra gözlerinde bir ışıltı, neşeyle o da bana el sallıyor. Bakın, gerçekten birini yolcu ediyorum, diyor sanki oradakilere.