DÖVİZ
Dolar, başını almış doludizgin ilerlerken, bir kampanya başlatıldı. Vatanını seven elindeki dolarları bozdursun. Millet hemen yastık altına hücum etti. Elinde avucunda bulunan üç on doları bozdurdu. Bazıları yalakalıkta çook ilerilere giderek, “Dolar bozdurma makbuzunu getirene, bir çorba bedava. Yanında da iki kola.” Bunun gibi ödüller verilmeye başlandı. Taksi bedava. Tıraş bedava. Ekonomiden anlamayız ama bunun bir çare olmadığını bilecek kadar da akıllıyız. Nitekim bu bozdurma işi fayda etmedi. Biz bu tedbire çok gülmüştük. Aynen Tilkinin hikayesinde olduğu gibi. Tilkiyi Kümese Müdür yapacaklarmış. Ne kadar maaş istersin diye sormuşlar. Tilki gülmeye başlamış. Niye gülüyorsun diye sorunca, “Yahu gülmekten cevap veremiyorum” demiş. Şimdi biz de gülmekten yazamıyoruz. Yahu Dolar kimde var? Millet perişan. Esnaf kepenk kapatmış. Bankalar milletin malına mülküne haciz koymuş. Ne doları kardeşim? Yalakalık dedik ya. Şimdi de Evet-Hayır kampanyaları başlatılmış. En büyük yalaka, futbolcu eskisi, devlet büyüklerine yağ çekmenin şahikasına çıkmış Şeytani bir adem oğlu başı çekmiş. Bunu gören Çanakkale’deki bazı yandaşlar da, aynı yöntemi uygulamaya başlamış. Bakınız. Bunların, devletin, milletin geleceği ile ilgili kaygıları yok. Amaçları keselerini doldurmak. Makam mevki sahibi olmak. Bir dernek kurarlar. Bir köşe kaparlar. Ondan sonra ticarete başlarlar. Destekledikleri parti iktidardan düşmesin diye de yalakalıkta sınır tanımazlar. Ne yazacaktık? Nerelere gittik. Sadede gelelim.
ÇANAKKALE KÖPRÜSÜ
Çanakkale köprü ihalesi yapıldı. Dolarla, dövizle savaşan hükümetimiz, bu ihaleyi Euro olarak yaptı. Geçiş ücretleri de Cent olarak belirlendi. Şimdi Temel soruyor, “Ne oldi dolarla, dövizle mücadelemiz?” Limak kazanmış. Japon firması varmış. Yok, Efendim, Limak Havuz medyasının başıymış. Hükümet yanlısıymış. Geçiniz bunları… Elbette öyle olacaktı. Hatırlayınız. SHP’li bir Adalet Bakanı vardı. Cezaevlerine 5000 gardiyan alındı. Hepsi de sol görüşlü. Gazeteciler, niye böyle oldu? Diye sorunca. Sayın bakan, “Ne yani. Ülkücüleri mi alacaktım” demişti. Bu işler maalesef böyle yürüyor. Ahbap çavuş ilişkileri her yerde var. Anlayacağınız, hükümetimiz dolarla mücadeleden vazgeçmiş gibi görünüyor. Çanakkale köprümüz hayırlı olsun. Yanlış anlaşılmasın. Yatırıma, yola, köprüye asla ve kat’a karşı değiliz. Bu millet için yapılan her şey için, emeği geçenlere minnet borcumuz vardır. Kim yaparsa yapsın.
AZICIK UCUNDAN
Temel, Avustralya’da devekuşu avlamaya çıkmış. Dolaşırken on beş yirmi civarında devekuşu gören Temel, hemen arabayı durdurup, silahını doğrultmuş. Devekuşları silahı görünce, ürkerek kafalarını kuma gömmüşler. Temel sağa bakmış, sola bakmış ve kendi kendine sormuş: – Ula, nereye gitti da bu hayvanlar?**** Bir gün Trabzon’dan kalkıp gelen Temel, İstanbul’da yaşayan arkadaşı Dursun’un evine gitmiş. Akşam yemeğinden sonra gece yarısına kadar sohbet etmişler. Yatma vakti gelince, Dursun demiş ki: – Ula Temel, bir ihtiyacın varsa; şimdi gör. Tuvalete bizim yatak odasından gidiliyor, yoksa sonra gidemezsin. Temel ise gayet rahat bir şekilde karşılık vermiş: -Ula Dursun, ben iyiyim, hiçbir ihtiyacım yok.
Yatıp uyumuşlar. Gece saat üçte, Temel sancılar içerisinde uyanmış, yediği ağır yemekler dokununca, tavuk gibi zıplamaya başlamış. Temel’in sancıları geçecek gibi değilmiş, tuvalete gitme ihtiyacı hissetmiş, ama yatak odasından geçmek istemediğinden, tuvalete de gidemiyormuş, artık son kerteye gelmiş, çıktı çıkacak. İyice sıkışan Temel, camın kenarında bir çiçek saksısı görmüş. Çiçeği toprağı ile birlikte kaldıran Temel, saksının içine ihtiyacını bir güzel gidermiş. Rahat bir nefes alan Temel, toprağı ile birlikte kaldırdığı çiçeği tekrar saksının içine yerleştirerek yatmış. Sabah erkenden uyanıp memlekete tüyen Temel, 6 ay sonra Dursun’a “Nasılsın, iyi misin?” falan filan şeklinde bir mektup göndermiş. Dursun, bu mektubu alır almaz anında bir cevap yazmış, hal hatır sormadan hemen meseleye geçmiş: – Ula Temel, nereye sıçtıysan çabuk söyle? Üç ev değiştirdim; hâlâ o kokuyu çıkaramadım! Sağlıcakla kalınız.