Fotoğraf makinesinin ilk ortaya çıkmasından itibaren her çekilen fotoğrafın bir hikâyesi olmuştur. Savaşlar, felaketler, kutlamalar vb. olalar fotoğraflara konu olmuştur. Böylelikle ortaya gazeteciliğin bir dalı olan foto muhabirlik türemiştir.
Joe O’Donnell, Amerikan Ordusu tarafından atom bombasının zararlarının belgeselleştirmesi amacıyla Japonya’ya gönderilmiştir. Bu yolculuğunda çektiği bir fotoğraf onu ve dünya basınını derinden etkilemiştir. Yakınlarının aktardığına göre, bu fotoğraf da çektiği fotoğraflar arasında onu en çok etkileyen fotoğraf oldu. Fotoğraftaki büyük çocuk, sırtında kardeşinin naaşını taşıyarak onu ölülerin yakıldığı alana götürmekle görevliydi. Cesur durmaya çalışıyordu fakat kim bilir içinde ne fırtınalar kopuyordu Japon çocuğun. Yıllar sonra Japon muhabirlere bu fotoğraf hakkında konuşan O’Donnell, onlara şu sözleri aktardı:
“10 yaşlarında yürüyen bir çocuk gördüm. Sırtında bir bebek taşıyordu. Japonya’da o yıllarda çocukların kardeşlerini sırtlarında taşıyarak oyunlar oynamaları çok sık karşılaşılan durumlardandı; fakat bu çocuk kesinlikle farklıydı. Bu çocuğun oraya ciddi bir mesele için geldiğini görebiliyordum. Ayakkabıları yoktu, yüzü kaskatıydı. Bebeğin küçük kafası uyuyormuşçasına sırtında devrilmişti. Çocuk orada 5-10 dakika dikildi.”
“Beyaz maskeli adamlar çocuğa doğru yürüdüler ve usulca bebeği tutan ipleri çözdüler. İşte o an bebeğin ölü olduğunu anladığım andı. Adamlar bebeğin ölü bedenini elleri ve ayaklarından tuttular ve ateşin üstüne koydular. Abisiyse oracıkta kalakaldı ve sadece alevleri izledi. Alt dudağını öyle sıkı ısırıyordu ki dudakları kanamaya başladı. Ateş, güneşin batışı gibi sönmeye başladı ve abisi arkasını dönüp yavaş yavaş oradan uzaklaştı.”