BU KADARI DA FAZLA
Yandaşlık almış başını gidiyor. Televizyon ve gazeteler yandaş ve muhalefet olmak üzere ikiye ayrılmış. Keza yandaş olmayan gazete sayısı ya iki ya da üç. Televizyon derseniz o da öyle… En fazla üç muhalif kanal var. Yandaşlar işi o kadar abartıyorlar ki, hükümetin ve Sayın Erdoğan’ın icraatlarını anlatmaktan, ülkenin durumunu tozpembe göstermekten başka bir iş yapmıyorlar. Olumsuz hiçbir olayı ekranlarına getirmiyorlar. Bunları seyrettiğinizde, memleketin durumunun çok iyi olduğunu, insanların bolluk ve huzur içinde yaşadığını zannedersiniz. Ama bir de kendinize baktığınızda şüpheye düşersiniz. Yani anlayacağınız, iki açıdan da baktığınızda iki değişik Türkiye görürsünüz. Yazılı basın da öyle değil mi? Gazetelerin tamamı, havuz medyası gibi çalışıyor. Yahu, bu işin ortası yok mu? Muhalefet basını, her şeyi kötü gösteriyor, tamam da hiç mi iyi yapılan bir şey yok? Ya da yandaşlara seslenelim. Hükümetin hiç mi olumsuz bir icraatı yok. Durum böyle olunca, vatandaş kime inanacağına karar veremiyor. Millet abandone olmuş. Ekonomi tepetaklak gitmiş. Esnaf kan ağlıyor. Emekli, işçi, memur verilen üç on kuruşu çoktan tüketmiş. Verilen zamlar misliyle bir ay dolmadan geri alınmış. Dedik ya vatandaş sopa yemiş boksör gibi. Ama kimin dövdüğü belli değil. Vatandaş, ardı ardına gelen zamlardan, vergilerden ve geçim sıkıntısından şikâyetçi… İster istemez kafalar karışıyor. “Her şey iyi ise bu sıkıntılar neyin nesi?” dedikten sonra şu soru akla geliyor; “Peki… Bizi kim dövüyor?” Dayağı yiyenler belli ama dayağı atanlar kim? Geliniz, bununla ilgili bir fıkra anlatalım.
DAYAK YİYEN BOKSÖR
Bir boks maçı öncesinde, antrenörü boksöre sürekli olarak maçı kazanacağını söylüyor ve moral veriyormuş. Maç başlamış ve bizim boksör başlamış dayak yemeye… İlk raunt bittiğinde, antrenör moral vermeye devam etmiş: – Aferin evladım, çok iyi gidiyorsun. Adamı iyi dövdün, devam et… İkinci raunt başlamış, değişen bir şey yok. Bizim boksör dayak yemeye devam ediyor, bir gözü de yediği yumruktan iyice morarmış. Raunt bittiğinde antrenörü: – Çok iyi dövüştün, bravo. Adamı öyle dövdün ki, neredeyse devirecektin. Devam et iyi gidiyorsun… Üçüncü raunt başlamış. Bu kez rakip boksör daha sert yumruklar atmaya başlamış. Bizim boksörün kaşı açılmış, dudağı patlamış, burnundan kanlar gelmeye başlamış. Ringin ortasına serildi serilecek. Neyse ki, gong imdadına yetişmiş ve üçüncü raunt da bitmiş. Perişan bir şekilde, kesik kesik nefes alırken, antrenörü başlamış konuşmaya: – Aferin evlat, bu raunt da çok iyiydin. Hatta önceki rauntlardan daha iyiydin. Adamı perişan ettin, az kalsın ringin ortasına seriyordun. Çok iyi dövdün, perişan ettin adamı, bravo…
– Hocam, adamı çok iyi dövdüm, perişan ettim değil mi? – Evet, evet, adamı perişan ettin, çok iyi dövdün… – Hocam, madem ben adamı çok iyi dövüp, perişan ediyorum… Peki, ama biri de beni dövüyor, beni döven kim?
Sahi, ortalık güllük gülistanlık ise bizi kim dövüyor? Sağlıcakla kalınız.