Kendi ayağına sıkmak, tam olarak yaptığımız bu.
Hatırladığım kadarıyla 90’lı yılların başı itibariyle duymaya başladığımız bir söz vardı: İklim Değişikliği.
Ozon tabakasındaki delik, dünya orman varlığının süratle azalması, su seviyesindeki yükselmeler falan yavaş yavaş yaygınlaşan iletişim kanalları ile birlikte bize de ulaşır hale gelmişti.
Gelişimini ve refahını bir anlamda doğayı katletmesine borçlu olan insan türü, doğanın kaybettiklerinin bedelini ödeteceğine inanmamıştı.
Hoş, hâlâ bazıları olayın ciddiyetini kavrayamıyor ama olsun, her dönemde inkarcılar vardı, bundan sonra da olacaktır.
Çünkü artık olay İklim Değişikliği boyutundan, İklim Krizi boyutuna geçti.
90’lı yıllarda başlayan çevre bilinci hareketi insan iştahının önüne geçemeyeceği için o arada kazanabileceğimiz her şeyin üzerine daha da çok koyarak kaybettik.
Yıl oldu 2019.
Biz hâlâ sağlam olan gözümüzü çıkarmakla meşgulüz.
Elimizde olanı korumak yerine, gerekçeler öne sürerek (enerji, ihtiyaç vs..) kendi ayağımıza sıkıyoruz.
Amaaan benden sonrası tufan mı diyorsunuz içinizden.
Hiç de sizden sonraya kalacak gibi görünmüyor artık durum.
Bununla birlikte bizi bir de Gıda Krizi bekliyor.
Neticede iklim her şeyi etkiler.
Çok güzel bir söz var: “Paranın temiz havadan daha önemli olduğunu düşünüyorsanız, paranızı sayarken nefesinizi tutmayı deneyin” diye.
İklim krizinin önemini anlamak için belki de herkesin sabah kalkar kalkmaz yapması gereken bir egzersiz türü bu.
Özellikle de karar mekanizmalarında yer alanlar yapsın.
Sizin bu dünyadan sıtkınız sıyrılmış olabilir ama canınızdan çok sevdiğinizi söylediğiniz çocuklarınız için böyle bir son mu istiyorsunuz diye kendinize bir sorun.
Bastırır parasını, alırız bir oksijen tüpü diye kendinizi teselli de edemeyeceğiniz bir an gelmeden önce (Çünkü muhakkak birileri sizden daha fazla güç sahibi olacak ve bunu kendi çıkarı için kullanmaktan kaçınmayacaktır.) atmanız gereken adımı atın.
Tek bir ağaç bile onlarca insanın hayatını kurtarabilirken, tek bir imzayla onlarca insanın hayatını tehlikeye atmayın.