Bu yıl nedense piyasalara yaz bir türlü gelmedi. Nispeten ucuzlayan sebze-meyve fiyatlarına rağmen diğer hiçbir ürün ve hizmet ucuzlamıyor.
Dün OdaTV’de “Porsiyonlar küçüldü” başlıklı bir haber vardı.
Yemek sanayicileri sebze-meyvenin pahalı olmasından dem vurarak porsiyon küçültmeye mecbur kaldıklarını söylemiş.
Girdi maliyetlerindeki artış zaten hepimizin malumu.
Ancak bu haberde şu vurgu özellikle dikkatimi çekti. Diyorlar ki sebze-meyve çok pahalı olduğu için sektördeki işverenler “köfte versem daha ucuz”.
Bu açıklamanın benim açımdan iki boyutu var.
Birincisi “hayvandan elde edilen ürün” kısmı.
Bir hayvanın hayatı bir kilo patlıcandan daha az değerli görülüyor. Hâlâ insan dışındaki hayvanların da tıpkı bizim gibi duyguları, (bizimkiyle aynı seviyede olmasa da) bilinçleri ve sinir sistemleri var. Ne zaman aklınız başınıza gelecek de hayvan öldürmekten vazgeçecek, hayvandan elde edilecek herhangi bir şeyin “yiyecek” olmadığını kavrayacaksınız, bilemiyorum.
Açıklamanın ikinci kısmı ise şu:
Çanakkale’de de yiyecek işiyle uğraşan pek çok işletme var. Genellikle de gerçekten zorlandıkları dönemler olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Ancak benim gözlemlediğim bir başka şey de şu: Ne zaman bir yiyecek işletmesi porsiyon küçültme, çeşit azaltma gibi yollara gitse; iyice müşteri kaybediyor.
Çanakkale gibi küçük şehirlerde çeşit bulmak çok daha zor olduğu halde, insanlarımız kendilerine dayatılanı kabul etmiyor.
Kimisi işletmeciye şikâyetini anlatıyor, kimisi o işletmeyle alakasını kesiyor.
O yüzden bence yemek işinde olan işletmeler ilk etapta kesintiye gitmek yerine nasıl uygun ve sağlıklı çeşitler ortaya koyabilirim diye düşünsünler. Yoksa bu tür önlemler onların hiçbir işine yaramayacak.
Öte yandan kiralar konusunu da gündeme getirmek istiyorum.
Bakın, sadece çalıştığım sokakta tam 7 dükkan boş ve kiralık. Bunların bazıları bir yıldan fazla bir süredir boş üstelik.
Kentin işlek bir noktasında olmaları sayesinde pek çok insanın da dikkatini çekiyorlar doğal olarak. Peki ne oluyor da hâlâ boş kalabiliyorlar derseniz, yanıtı basit: İstenilen kira bedelleri çok yüksek.
İşletme açmak isteyen insanlar, diğer masraflar çıktıktan sonra tuttukları dükkanın kirasını ödeyemeyeceklerini hesaplayarak vazgeçiyorlar. Ve her açılmayan işletme hem devlet için hem de vatandaş için zarar aslında.
Aynı durum ev kiraları için de geçerli.
İçleri dışları neredeyse döküntü olarak tabir edilebilecek binalar yüzlerce liradan kiraya verilmek isteniyor.
Burada da hedef öğrenciler tabii.
Hem vicdansızlık hem mantıksızlık.
Bunları gözönünde bulundurduğunuzda muhakkak surette kira denetimi yapılmasının daha iyi olacağıkonusunda hem fikir oluruz gibi geliyor.
Neticede para ağaçtan toplanmıyor, öyle değil mi?