Türkiye korkunç, gaddar bir yer haline mi geldi? İlk bakışta saçma bir soru elbette. Öte yandan, televizyondaki haberlere göz attığınızda kendinizi Arınma Gecesi filmlerinden birinde zannetmeniz işten değil.
Her köşe başında kanunsuzluk, hırsızlık, cinayet, bütün bunlar oturduğunuz sokakta her gün oluyor, her gün!
Yaşadığı köyde hunharca bir cinayete kurban giden küçük Narin. Elbette haberlere konu olacak, olmalı da. Gelgelelim, konu ilk birkaç gün hassasiyetle ele alındı ama ondan sonra televizyonlar tabiri caizse çığrından çıktı. Kameralar her dakika, her saniye köyde, gece yarıları bile. Uzmanlar küçücük çocuğun nasıl ölmüş olabileceğini, nerede bulunduğunu, ne durumda olduğunu en ince ayrıntılarına kadar tartışıyor, dönüp bir daha tartışıyor. Böyle bir şey son derece gereksiz, bu kadar korkunç ayrıntılar dehşet verici ama tabii kanallar bunun reyting getirdiğinin farkında. Bu tarz habercilik suyu bulandırıyor, suçluların bulunmasının önüne geçiyor, kimsenin adilce yargılanmasına da fırsat tanımıyor. Polis soruşturma yürütmeye çalışırken medya organları yaptıkları röportajlarla suçluyu, cinayet sebebini bulmuş gibi “İşte gerçek!” diyerek ortaya çıkıyorlar.
Haberleri seyretmeyeyim deseniz bile toplum düzenini bozanlardan, suçlulardan ve bunların işlediği suçlardan kaçamıyorsunuz. Gündüz kuşağı programlarını kastediyorum, benim verdiğim isimle “Durmadan Bağıranlar Televizyonu” programları bunlar. Kanallarda neredeyse başka hiçbir şey yok, aile üyeleri kavga ediyor, birbirlerine bağırıp çağırıyor, ağlıyor, kapıları çarpıp stüdyoyu terk ediyor, sonra telefonla canlı yayına bağlanıp bağırmaya devam ediyorlar. Ortalık ne kadar karışır, durum ne kadar kontrolden çıkarsa reytingler de o kadar yükseliyor.
İnsan sokakta bir caniyle, suçluyla ya da aniden bağırmaya başlayacak biriyle, hatta belki hepsiyle birden karşılaşma korkusuyla evden çıkmak istemiyor âdeta. İnsanları korkutmak elbette kimilerinin işine geliyor, reytingleri de artırıyor, ayrıca sürekli korku içinde olduğunuz takdirde ailenizde ya da ülkenizde aslında neler olup bittiğini düşünmeye, değerlendirmeye fırsat bulamıyorsunuz.
Bu kadar korku pompalanması doğru değil, gerçek de değil. Evet, korkunç suçlar işleniyor ama her şey bağlamından koparılıp büyütülüyor ve herkesin günlük yaşamı böyleymiş gibi takdim ediliyor. Oysa mesela benim yaşadığım yerde sokaklar Avrupa’dan daha güvenli. Ve dışarı çıktığımda kendi halinde yaşayıp giden cana yakın, hoş insanlarla karşılaşıyorum.
Hatta, “Durmadan Bağıranlar Televizyonu’nda bile bazen böyle insanları görebiliyorsunuz. Dün, bu programlardan birine katılan bir adam, internette tanıştığı kadınların kendisini nasıl dolandırdığını anlatıyordu. Adam konuştukça şunu fark ettim, kadınların dolandırıcı olduğunun pekâlâ farkındaydı aslında ama kulağına fısıldanan hoş sözleri, boş olduklarını bilse de duymak istiyordu. O da böyle mutlu oluyor, ne yapsın. Bugün dışarıda gezinirken belki kendisine rastlarsınız, hiç görmediği birine çiçekler alıyordur.