Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İncir Ağacı Altına Düşen Meşe Palamudu

Bir bedenin yardımıyla kapının

Bir bedenin yardımıyla kapının önüne getirildi zihni. Elini kavrayan şefkatli el,  kapının koluna değdirdi parmaklarını. Tuhaftı. Yapamasa da yapılınca hücuma kalkan anılar, yaşanmamış geleceğin anılarını oluşturuyordu. Bilmediği karanlık dünyada yolunu kaybediyordu, yaşı ilerledikçe. Fakat İçerisini çok iyi biliyordu. Altmış yılı geçkin bir arkadaşıydı çalışma odası. Yanında duran beden, elini kapı koluna bastırmadan usulca çekti. Zamanı kendisine bırakmıştı. Başlangıç öncesi başını sallayarak yanında duran bedenin uzaklaşmasını dinledi. Şimdi bütün anıların yükü üzerine çullanıyordu. O ise yeni beyinlerin gözlerindeki ışığı görememekten üzüntü duydu. Zihnindeki soyutları somutlara çevirerek gönderdi elinin kaslarına. Gıcırtıyla aşağı inen kol, sonunda dili serbest bırakmıştı. Kapıyı olabildiğince iterek açılmasını bekledi.

İçeriye girdiğinde mutlu ve sesli bir gülümsemeyi yüzüne taşıdı. Berjerine oturmak için ufak ve hızlı adımlar atıyordu. Ne de olsa yeri hiç “değişmemişti.” Kapının kolunu tutan elini hafifçe yukarı kaldırdı. Berjerinin yanındaki lambaderin tepesine hafifçe bıraktı. Bu bir denemeydi sonuçta. Oturma öncesi bir prova. “Şimdi size bir kitabın canevi”ni okuyacağım.

Sessiz topluluğun orada olduklarını ümit ederek, berjerinin diğer yanındaki yaşlı zigonun üzerindeki kitabı gösterdi. Ardından oturmak için küçük ve hızlı adımlarına devam etti. Oturduğunda derin bir nefes alarak seri bir şekilde kitaba uzandı. Kavradı, ikinci elinin de yardımıyla alıp kalın kapağını açtı. Derin bir nefes almaya çalışarak, gülüşen minik kalabalığa usulca seslendi.”Hayâl etmek nasıl oluşur?” Gülüşmelerin azalışıyla başladı, düşünme yetisinin gerçekleşmesi. “Gülüşerek mi?”

Yaşlı adamın yüzündeki içten tebessümle, “Evet. Mutlu olarak !” Odayı kaplayan sessizlik, bütün kelimeleri bastırırcasına bağırıyordu. Miniklerden bir diğeri bağırdı coşkuyla. “Skoptomaa !” Bu yaşında şaşıracağını hiç düşünmeyen yaşlı adam, sesin geldiği yöne doğru eğilip fısıldadı. “Bu dünyada o kelimeleri kullanmak yasak.”

Ne de olsa, görsel algının değişime uğrayışı ile başlamıştı her şey. James Webb teleskobunun son görüntüsünü vermesinden neredeyse bin yıl sonra, dünya gezegeninde değillerdi.

“Şimdi merak edin melekler, sonsuzluk artık bir çocuğa dönüştü; omuzlarında evreni tutan, şimdi annesinin göğsüne tutunuyor; her şeyi yaratan ve yaratılış sütunlarını taşıyan, şimdi o kadar zayıf ki bir kadın tarafından taşınmak zorunda!”

Aklına gelen kutsallar giderek şiddetini arttırıyordu. 1995 te hubble teleskobunun fotoğrafladığı “Yaratılış Sütunları” içerisinde oluşan yaşamların zamansız ve gelişigüzel bir dağılımı olarak tezahür ediyorlardı, bulundukları odada. Kara deliklerin gizemi çözülmüş, 16 yeni dünya bulunmuştu. Her gezendeki “insanlar” birbirlerinin aynısıydı. Sadece farklı yaşamları vardı. Fakat birebir etkileşim tehlikeli bir riskti. “Yazgı” karmaşası yaratan durumlar ortaya çıkıyor ve insanlar deliriyorlardı. Bu yüzden her bir dünyada kullanılan kelimelerin diğer dünyalarda kullanımını yasaklamıştı 4. Gezegen Konseyi. Kelimelerin başkalaşan anlamları, atom altı parçacıklarla etkileşime geçiyordu. Quantum fiziği de çözülmüştü, evet. Çözülen her bir problem, kendinden büyük problemler doğurmuştu. Yapay zekânın 160 yıl içinde kazandığı “benlik algısı” insanoğlunun algısına sığmıyordu. 4. Gezegen, “Özgür olmak isteyen yapay zekâ”ların gezegeniydi.

Devamı gelecek…

Okan Batur

Tüm Hakları Saklıdır. | Renowtech