Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Mimar Kimdir?

Milattan önce 17.yy’da Babil

Milattan önce 17.yy’da Babil Kralı Hammurabi’nin kanunlarından bir tanesi şöyle der: “Bir inşaatçı bir binayı uygun şekilde yapmazsa ve bina yıkılıp sahibini öldürürse binayı yapan da öldürülür.” İnşaat ustalarının o dönemde binanın mimarı olduğunu düşünecek olursak bina tasarlamak ve inşa etmek yetmiyor, yaşam döngüsü sonuna kadar binanın altında kimsenin kalmaması da gerekiyordu.

Günümüzde mimar bu sorumluluğu inşaat mühendisi, müteahhit, yapı denetim firması, yerel idare gibi pek çok başka aktörle paylaşıyor. Topu birbirimize atacak kadar kalabalığız şükür ki…

Mimar

Kelime kökeninden başlayacak olursak. Mimar Arapçadan geliyor ve imar eden, bina inşa eden kişi demektir. İmar ise yine Arapçada canlandırma, şenlendirme, bayındırlık faaliyeti demek. Mimar kelimesinin İngilizcesi olan architect ise Eski Yunancadan arkhitekton kelimesinden gelir ve baş inşacı demektir. Günümüzde mimar, daha genel anlamda fiziksel ya da dijital olsun bir yapının bütününü tasarlamış, ayağa kaldırmış kişi anlamında da kullanılıyor.

Peki mimar kimdir ve ne işe yarar? Mimar yapılı çevre yani mekan tasarlayan, tasarladığı binaların uygulama detaylarını çözen, ayrıca uygulamacı yönü varsa bu detayların yerinde uygulanmasını sağlayan kişidir. Mimarlık okullarından mezun kişiler akademisyenlikten memuriyete, mobilya tasarımcılığından teknik ressamlığa pek çok iş yapabilir ancak mimarlık mesleği temelde iki ana çalışma sahasına ayrılır.

Projecilik

Her ne kadar binanın yapılacağı yeri görmek, coğrafi gözlemler yapmak, fotoğraflamak, tarihi, demografik, ulaşımla ilgili bilgiler toplamak gibi onlarca iş için bir aksiyon gerektirse de projecilik temelde masabaşı bir iştir. Keşif dahi yapılmadan proje çizildiğini duyuyor olsak da projecilikte tasarımın tüm girdileri arazide ve masabaşında toparlanır, analiz edilir ve tıpkı bir aşçının yemek yapması gibi girdiler ve proje sınırlamaları analiz edilir, birleştirilir, pişiriliş, demlenir ve sunulur. Servis çok önemlidir. Çünkü mimar yaptığı tasarımı takdim ederken onu anlaşılır kılmakla da mükelleftir. Güzel fikirler bulmuş olabilir ama tasarıma dönüşmemişse, tasarıma dönüşmüş ama sunumu kötü ve muğlaksa o zaman işini iyi yaptığını söyleyebilir miyiz? Pek çok iyi fikrin iyi ambalajlanamadığı için değersizleştiği, kabul görmediği, pek çok güzel ambalajın da içinde bir fikir ve değer olmadan pazarlanabildiğini söylemeye gerek yok herhalde. Bu, mimarlık ürünü için oldukça geçerli…

Mimarlık bireysel olabileceği gibi bir ekip işidir de. Ekip olarak yapıldığında en tecrübeli olanlar ve muhtemelen mimarlık ofisinin sahibi olan kişi/kişiler genel tasarım kararlarını verebilir, ilk taslakları çizebilir, diğer ortak veya çalışan mimarlar ise kalan boşlukları dolduracak şekilde tasarımı geliştirebilir, detayları çözebilir, fikir projesini uygulama projesine dönüştürebilir, inşaat mühendisi, makine, elektrik, harita mühendisleri ile koordine olabilir, mimari görseller ve animasyonlar üretebilirler.

Ancak tasarımı en fazla şekillendiren şey kısıtlamalardır. Mimarlar bu kısıtlamalar dahilde tasarım yapabilirler ve bunlar bazen o kadar da kötü değildirler. Çünkü hiçbir kısıtlamanın olmaması tutacak kulbu olmayan bir tencereye benzer.

En başta her binanın üzerinde inşa edileceği bir parsele ihtiyaç vardır. İster şahsa, ister tüzel bir kişiliğe ait olsun parselin içinde bulunduğu ada, mahalle, ilçe… farklılıklarından kaynaklanan çekme mesafeleri, taban alanı, emsal gibi yapılaşma koşulları söz konusudur. Parselin doğal, tarihi, arkeolojik, kentsel bir sit bölgesinde olması da ek bazı koşullar getirecektir.

Bir diğer kısıtlama paradır. Parselde belki 10.000m² inşaat yapabilme izni vardır ancak, yarısı kadarını yapabilecek bir bütçe varsa ancak yarısı kadarı için bir tasarım yapılabilir.

Bir başka faktör teknik ve ergonomik olandır. Mimar bina tasarlarken binanın uzun seneler ayakta kalmasını sağlayacak taşıyıcı sistemi tasarıma sonradan eklemez, binayı taşıyıcı kolon ve kirişlerle birlikte tasarlar. Ya da bina yığma ise serbest duvarları destekleyecek duvarlar tasarlaması gerekecektir. Bunu ancak inşaat mühendisi ile işbirliği içinde yapabilir. Tüm zorunluluklar pek çok yönetmelik, standartlar ve tabi ki fizik kuralları ile sabittir. Buna imar kanunu ve yönetmeliğinden gelen bir mahalin (oda diyebiliriz) yapılabileceği en az ölçü ve alan değerlerini, yangın, sığınak, otopark, gürültü yönetmeliğinden gelen gereklilikleri, engelli erişimi için gerekli standartları da ekleyebiliriz.

Bunu da sınırlamalara dahil edeceksek kullanıcı istekleri ve alışkanlıkları bizim “canım istedi, tasarladım” deme lüksüne sahip olmadığımızı, çizdiğimiz her çizginin mantıklı ve açıklanabilir olması gerektiğini gösterir.

Öte yandan proje bedellerinin inşaat maaliyetinin binde beşi ve batıdaki hizmet bedellerinin onda biri kadar olduğu ülkemiz koşullarında projeciliğin neden değerli görülmediğine şaşırmamak gerek. Zaman baskısı ve hızlı projelendirme beklentisi mimarların üzerinde baskı oluşturmakta, mimarlığı konfeksiyona çevirmekte, sonuçta mimarların bile yaptığı işin değerini küçümsemesine sebep olmaktadır.

Şantiyecilik

Kağıt üzerinde mükemmel gibi görünen şeyler her zaman gerçeği ve yapılabilirliği yansıtmaz. Eğer birkaç ay kadar kısa sürede bir binayı tamamen projelendirmeniz bekleniyorsa kesinlikle yansıtmaz. Bu da ülkemizde maalesef yapım ruhsatı için gerekli mimari projenin haricinde keyfe keder ek bir uygulama projesini gündeme getiriyor. Çünkü idareye verilen projede tüm imalatı detaylandırmanız beklenmiyor. Kaldı ki sahada mimari projeyi referans alan da olmuyor. Ustalar daha çok statik projeyi severler. Bu yüzden sahada çözülmesi gereken şeyler ortaya çıkar. Bunları şantiye mimarları çizer, çözer ve yaptırır. Ya da yükleniciler projede değişiklik isterler. İmalat kalemleri, satın almalar, detaylar değişir. Projenin yerinde revize edilmesi gerekir. Şantiye mimarları sahada hem detay üretir hem de imalatların kontrolünü yapar. İsteniyorsa iş güvenliği ve hakedişlerin hesaplanması konusunda da çalışırlar.

Ama mimarın şantiyeci olmasının en önemli sebebi herhalde teknik, çözüm üretebilen ve mükemmeliyetçi bir kafasının olmasıdır.

“Siz iç mimar mısınız dış mimar mı?”

Bu konuyu sonsuza kadar kapatacak açıklamayı yapayım. Dış mimar diye bir şey yoktur. Çünkü mimarın iç’i var ama dış’ı yok. İç mimarlık, mimarlık hizmetinin iç mekan özelindeki uzantısıdır. Mimarın elinin ulaşamadığı noktada verilen daha özelleşmiş bir hizmettir. Modern mimarlığın doğuşunda mimarın sandalyesinden doğramasına kadar binayı tasarladığını görürüz. Neden mi? Çünkü mimar aslında tasarımcıdır ve imkan (yani para ve zaman) verildiğinde tüm yaşam alanlarını en ince ayrıntısına kadar tasarlayabilir. Aynısı peyzaj mimarlığı için de geçerlidir. Ancak iç mimarlık ve peyzaj mimarlığı alanları kendi konularına özel çok daha fazla bilgi ve tecrübe birikimine sahiptirler. Günümüz için en geçerli olan yöntem mimarın iç mimar ve peyzaj mimarıyla birlikte tasarlaması olacaktır. Tıpkı inşaat mühendisi ile birlikte tasarlaması gerektiği gibi.

Mimarların “kafa” nasıl çalışır?

Mimarlık eğitiminin ilk yılında öğrendiğin en önemli şey nedir diye sorsanız yanıtım şu olur: “Hiçbir şeyi ezbere yapma!”

Ezber ve tekrar hayatı kolaylaştıran bir şeydir ancak öte yandan yaratıcılığı ve tasarımı da öldüren bir şeydir. Çünkü bizden değer yaratmamız beklenen kreatif işlerde fark yaratmak için analitik düşünmemiz ve en doğru, en gerekli soruların yanıtlarını aramamız gerekir. Soru sormak bir anlamda felsefeyle ilişkilidir. Bu yüzden mimar ancak felsefi bir doğaya sahip olduğunda şablonları kırıp işverenin güncel beklentilerine ve potansiyel ihtiyaçlarına cevap verebilir, daha yaşanası ve güzel bir dünyanın inşasına katkı koyabilir. İyi mimarın kafası analitik ama sade çalışır.

“Sana siyah çok yakışıyor”

Mimardan sadece tasarım yapması ve proje üretmesi beklenemez. Mimarlık hem bir sanat hem de bir bilimdir. Sanat olması mekanları hayal eden, kurgulayan yaratıcı yönünden, bilim olması da bir yaşam alanının ortaya çıkması için gerekli teknik bilgilere sahip olması gerekmesinden kaynaklanıyor. Bu yüzden iyi bir mimarın etraflı bir bilgi birikimine ve deneyime sahip olması beklenir. Mevzuattan matematik ve geometriye, renk ve doku bilgisinden yapı malzemelerine, insan psikolojisinden iletişim becerilerine pek çok konuda kendini yetiştirmesi gerekir. Hatta gerektiğinde ustanın elinden aleti alıp doğru imalatı gösterebilecek kadar imalattan anlamalı, el becerisine ve özgüvene sahip olmalıdır. Yaptığı işleri sunabilecek kadar da teknolojiden ve bilgisayar anlıyorsa tadından yenmez. Ve belki de en önemlisi geleceği şimdiden hayal edebilecek kadar vizyoner olmasıdır.

Mimarın (kalan) saygınlığı ve maalesef kendini beğenmişliği bu “her şeyi bilme” zorunluluğundan geliyor olmalı. Üniversitede aldığı bilgileri sürekli geliştirmesi, yeni çıkan yapı malzemelerini ve yapım tekniklerini takip etmesi, mesai gözetmeden çok çalışması, insan ilişkilerinde sabırlı ve anlayışlı olması, kendini ifade etmede bir sanatsallık geliştirmesi gerekiyor. Ve bazen bir mimarı dinleriz ve hiç bir şey anlamayız. O yüzden mimarın anlaşılır olmayı başarması ve “sofistike” olmak için çok kasmaması da gerekiyor.

Bir de mimarlar siyah giyinmeyi severler, nedendir bilinmez.

Cem KILIÇOĞLU

 

Tüm Hakları Saklıdır. | Renowtech