Yarın hepimiz sandık başına gideceğiz.
Başta Belediye Başkanını ve Belediye Meclis Üyeleri olmak üzere,
İl Genel Meclis Üyesi ve mahalle muhtarlarımız için oy kullanacağız.
Adaylar yaklaşık iki aydan bu yana meydanlarda.
Kimisi vaat ediyor kimisi yapamadıklarının hesabını veriyor.
Adaylara yakın kurmay isimler, yandaşlar,
Parsa kapma merakında olanlarla, yeni gözdeler,
Adaylarla birlikte meydanları doldurdular.
Bakanlar, Bakan Yardımcıları, milletvekilleri, genel müdürler, daire başkanları,
Parti içerisindeki “adayın-vekilin-genel merkezin adamı” gibi deyimleri anımsatan,
Partili İl başkanları, ilçe başkanları ve yandaşlar.
Meydanlarda deyim yerindeyse herkes vardı.
Bir tek oy verecekler, vatandaş, halk yoktu.
12 Mart sonunda yapılan 1974 seçimini öylesine hatırlarım.
Ecevit için dağlara taşlara “Karaoğlan” isminin yazıldığı 1977 seçimini de hatırlıyorum.
Meslek yaşamımda 12 Eylül sonrası yapılan 1983 seçimini dolu dolu yaşadım.
28 Şubat sonrası yapılan seçimi ve en önemlisi 2002 seçimlerini yaşayarak tanıklık ettim.
İlk kez böyle bir seçime tanıklık ediyorum.
Hem de yerel seçime.
Evet, seçim yapma, katılma şekli değişti.
Seçimde kullanılan argümanlar da baştan aşağı değişti.
Artık eskisi gibi afiş, şarkılı-türkülü anonslara rağbet yok.
Tüm seçim çalışmaları ve tartışmaları, sosyal medya üzerinden yapılıyor.
Askeri darbe sonrasında başta Kenan Evren döneminde de,
Özal’lı yıllar ve sonrasında devlet imkanları, bu denli tek taraflı kullanılmadı.
Hatta rahmetli Özal, seçmeni biraz devlet imkanları ile tehdide kalktığında sonun başlangıcı olmuştu.
Tüm bunları geçmiş seçimlerde yaşadık.
Ömrümüz yeterse, gelecek seçim öncesi de bu seçimde yaşananları anlatırız.
Bu seçimin kaderini ne gençler ne emekliler ne de sosyal medya belirleyecek…
Bu seçimin kaderini partilerin içerisindeki küskünler belirleyecek.