Zaman kimine göre hızlı akıyor kimine göre yavaş. Kimine göre ilaç kimine göre zalim. Bir yıl önce yaşanan büyük deprem felaketinin üstünden 365 gün geçti ama oradaki canlara geçiyor mu ki zaman…
Yıkılan her binanın altında ne çok can ne çok umut ve hayal yıkıldı gitti. Binlerce insanımız canını verdi ama binlerce kalan da ömrünü verdi her gün. Ana baba, evlat acısı derken komşu acısını bile bu felaketle gördük. Hani Allah düşmanımın başına vermesin denir ya. Tam da o işte.
O günler tüm Türkiye kitlendik ekrana. Göçük altından çıkan her kardeşimize sevindik çıkamayana gözyaşı döktük. Yardım seferberlikleri can hıraş çabalar. Bu acı kolay unutulmaz dedik ama yavaş yavaş hepimiz unuttuk. Günümüze hayatımıza döndük. Ama oradaki çaresizlik hiç durmadı. Depremden kurtulan insanlar yangında, soba zehirlenmesinde, selde yok olup gitti bu sefer. Çadırlarda yaşam mücadelesi hiç bitmedi. Tam bir yıl oldu ama insanın 365 gün her hava koşulunda hala o çadırlarda yaşamaya çalıştıklarını bilmek içime dokunuyor. Ben siyaset bilmem siyasetle ilgilenmem . Benim için insandır aslolan. Siyasetin en sevmediğim tarafı da oy için koltuk için verilen tüm vaatlerin puf diye sabun köpüğüne döndüğü zamanlar. Verilen tüm sözler uçtu ama o öyle bir çaresizlik ki uçması fikri bile herkesi utandırmalı.bakamamalıyız hiçbirinin yüzüne. Biz “Komşusu açken tok yatanlardan değiliz” fikri ile ümmetiz demiyor muyuz. Ama biz Komşusu üşürken de ısındık tam bir sene. Her an hepimizin başına gelebilecek her acıyı önceden empati yapabilseydik bu kadar utanmazdık yaşamaktan. Seneyi devriyenin devredilmesi belki daha huzurlu olurdu cümlemize.
Elçin Durmaz