Mutsuzluk Bakanlığı ve bakanlığa bağlı Mutlak Istırap Dairesi Başkanlığı, mutluluk kelimesinin ağza alınmasını ya da herhangi bir mutluluk emaresi gösterilmesini hiç hoş karşılamıyordu, oysa Mutluköy’le ilgili söylentiler alıp yürümüştü. Tabii bakanlıktakiler de bunları duydu.
“Peki bu insanların niye bu kadar anormal davranışlar sergilediğini biliyor muyuz?”
“Hayır efendim,” dedi ürkek müsteşar. “Şüphelerimize göre işin içinde bir sıvı var. Öte yandan köy kahvesinde sürekli haber programı seyredenlerin sayısı iki kat artarak ikiden dörde çıkmış.”
“Dört yüz demek,” diye araya girdi bakan. “Harika. Demek ki hâlâ bazı değerlerine sahip çıkıyorlar.”
“Şey, hayır efendim, dört yüz değil, dört,” diye kekeledi müsteşar. “Hatta kahveciyi saymazsak üç.”
Bakanın yüzü kül gibi oldu. “Derhal oraya git ve neler döndüğünü öğren. O gülümsemeler yüzlerden silinecek, işte o kadar.”
Müsteşar turist kılığında köyün yolunu tuttu ve diğerlerinin keşfettiği şeyleri gördü. Biraz ağız arayınca, çocukların bile o sıvıdan içtiğini öğrendi. Alelacele geri döndü.
“İçki içiyorlar efendim.”
Bakan bunu hazmettiği sırada odaya bir ölüm sessizliği çöktü.
Televizyondaki her türlü içki ve sigara görüntüsü seneler önce buzlanmaya başlanmış, onu gülümseyen yüzlerin buzlanması takip etmişti. Bütün bunlara sadece yabancı turistlerin bulunduğu, yüksek duvarlarla korunan özel bölgelerde izin veriliyordu.
“Ne yapman gerektiğini biliyorsun değil mi?” dedi bakan ciddiyetle.
“Evet efendim, biliyorum efendim,” diye cevap verdi Mutlak Istırap Dairesi Müsteşarı. “Öncelikle bölgedeki jandarmaya haber vereceğim.”
“Çavuş, bu köyde içki içildiğinden haberin var mı?”
“Var efendim,” dedi çavuş. Sesi öfkeliydi ama artık bu konuda bir şeyler yapılacağını anladığı için bir yandan ferahlamıştı. Kimsenin duymadığından emin olmak için etrafına bakındıktan sonra, “Bakın,” dedi alçak sesle. “Bira imalathanesinde…”
“Burada kendi bira imalathaneleri mi var?” diye sordu müsteşar. Afallamıştı.
“Evet, evet, şarap imalathanesi, bağlar falan da var ama önemli olan o değil, bir dakika dinleyin. Kulaklarınıza inanamayacaksınız. Meyveli bira yapmaya başlamışlar. Hayatınızda hiç böyle bir şey duymuş muydunuz? Alkol oranını da yüzde ondan sekize düşürmüşler üstelik.” Müsteşarın ağzı açık kalmıştı.
“Şaşırdığınızı görüyorum, ben de şaşkınım,” dedi çavuş. “Rakının alkol oranını da yüzde doksan beşten doksana indirmişler. Olacak iş değil. Emrimdekiler böyle sade suya tirit gibi içkilerle görevlerini nasıl tamamlayabilir ki?” Çavuşun sesi öfkeliydi. “Bira üç lira oldu, bir şişe şarap beş, rakı da on lira. Yani sıkıntımız çok büyük. Yardım edebilecek misiniz?”
Yapacak bir şey bulamayan müsteşar, hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp yılgınlıkla uzaklaştı. İmalathanelere gidip her şeyi yerinde görmekten başka çaresi kalmamıştı. Hepsini kapattıracaktı.
Devam edecek…