Kocaman evren sistemi içinde birkaç deneyim ve hayat amacımı bulacağım diye geliyoruz bu dünyaya. Çok anlamsız geliyor değil mi yemek, içmek için verilen çaba ,edinilen işler burada maksimum paraya doğru koşup refah içinde yaşamak için mücadele,eeee sonra…Hayat bu olamaz diye sorgulamaya başladıysanız tamamdır. Bu dünyada tadına bakılacak çok şey var. Mesela ağaçların her mevsimde yeniden doğmak için kendi özüne doğru çekilişi , baharla yeşeren ağaçlar ve bir gülün muazzam kokusu… Koku demişken bize verilmiş en güzel duyudur koku almak. Bir şeyi görürsünüz ama hatırlamak için düşünmeniz yada imgelemeniz gerekir. Duyduğunuzu yeniden duymalısınızdır ki o ses içinizde yeniden yankılansın. Ancak koku öylemidir? Bir çiçeğin kokusu hep istediğiniz andadır. Yağmurda toprağın kokusu desem geldi değil mi o his. Annenizin evinin şefkatli sarmalıyıcı kokusu yada köşede bakkaldan aldığınız o sıcacık ekmek. Koku mucizedir.
Deneyimlemeye geldik dedik ya hepsini de biz yapamayız tabi. Bir arkadaşınızın deneyimlerinden aldığınız dersler , bir felsefecinin size sunduğu fikirleri yada bir öğreti için zamanını anlamaya vermiş bir ustanın anlattıkları günü gelince çıkıp geliverir karşınıza. Evet bu dünyaya doğanın mucizelerini ve bu deneyimler bütününde denk geldiğimiz canlıların deneyimlerini anlamak yada kısaca yaşamak için gelmiş olmalıyız.
Bu dünya deneyimini tadan beden ne zaman yeniden toprakla buluşacak bilmeden yaşıyoruz.Değişik titreşim frekansları yaşayanlar bilir ki, ruhumuz gideceği boyutta zaten huzurda olacak. O zaman neden tekrar dönme garantiniz olmayan bu dünyada varolan fırsatları deneyimlemeye açmıyoruz kendimizi. Çok basit birkaç kuralla. Bütüne katkıyı öne alacaksın, deneyimlerine ve deneyimletenlere saygı duyacaksın, kendin olabilmek için yer açacaksın…
Beden bu dünya deneyiminde ama ruhumuz her zaman özgür olacak. Bir ağaca dokunup özünde akışı dinleyin.Bir çiçeğin güne dönüşünü izleyin. Teslimiyette kalın ki size sunulmak istenen bolluk ve bereket iradede ve yaradan tanımıyla size sunulsun.
Sevgiyle…