Türkiye’de sıra ile her şey ters yüz edildi, edilmeye de devam ediyor. En son örneği rezerv alanı konusu.
“Yeni Kentsel Dönüşüm Yasası” adıyla bilinen yasaya, bir çeşit ‘rantsal dönüşüm yasası’, ‘mülksüzleştirme planı’ diyenler de var.
Buna göre, hali hazırda bina bulunan alanlar, rezerv alanı ilan edilebilecek, daha önce sadece boş alanlar rezerv alanı ilan edilirken.
Rezerv alanı ilan edilen yerdeki konutlar, mahkeme süreci dahil 90 gün içinde boşaltılacak. Hangi ve kimin mahkemesi davaları 90 günde bitirirse artık.
Bu alanlardaki konut sahiplerine Bakanlık aynı yerden veya başka bir yerden konut verecek ama nerden.
Rezerv alanlarında imar planı, parselasyon, ruhsat ve iskân aşamalarında Bakanlık yetkili olacak, belediyeler by-pass edilecek. Böylece muhalif belediyelerden de kurtulunmuş olunacak.
Örneğin Çanakkale’de Kordon’daki bir bina ve çevresi rezerv alanı ilan edilirse bina 90 gün içinde yıkılabilecek, konut sahibine aynı yerden veya istemediği ücra bir yerden konut verilecek, üstelik te borçlandırılarak.
İşin acı yanı seçip meclise gönderdiğimiz muhalif milletvekillerinden 195’inin oylama sırasında mecliste olmaması. Meclise gidenler, olumsuz oy verdi diye savunma yapılıyor.
Meclise gelip oylamaya katılmayanlar, bizi temsil görevini yerine getirmediler, maaşlarını da hak etmediler.
Bir de ‘onlar çoğunlukta, yasa nasıl olsa yasa geçerdi’ diyorlar. Oysa görevlerini yapıp, direnç gösterselerdi, belki yasanın vahametini herkes anlardı. Belki de nasıl olsa geçer düşüncesinde olan iktidar milletvekilleri meclise gelmeyebilirdi. Nitekim daha önce böyle durumlar olmuştu.
Anayasa oylamalarında tek adam rejiminin sakıncalı sonuçlarını anlattık, çabaladık, hatta ‘malınızı babanıza teslim eder misiniz’ dedik, ama yetmedi. Yaşayarak görmek gerekiyormuş demek ki. Yaşayarak görüyoruz hem de çok acı olarak. Kimsenin can ve mal güvenliği yok.
İnşallah yasa Anayasa Mahkemesi’nden döner diyeceğim, ama artık onun da pek bir hükmü kalmadı.