Günümüz dünyasında, yoksulluk sadece sayılarla ifade edilen bir sorun değil, gerçek insan hikayelerinin parçasıdır. Bugün size, yaşlı bir kadının yaşam mücadelesini ve bu hikayeyle birlikte yoksullukla mücadelede artan toplumsal sorumluluğun önemini anlatmak istiyorum. Emiş Nine adını taşıyan bu yaşlı kadının sözleri, yoksullukla mücadelede daha fazla insani yaklaşım ve toplumsal sorumluluğun gerekliliğini vurguluyor:
Emiş Nine, 85 yaşında ve hayat ona pek de kolay davranmıyor, “Çalışsam yine idare ederim de çalışmaya gidemiyorum… Çünkü düştüm, bak şu kolum kırıldı!” diyor. İki büklüm bir şekilde çalışmak zorunda olması, yaşlılığın getirdiği kırılganlığı gösteriyor. Ancak Emiş Nine’nin en büyük endişesi, çalışamayacak durumda karşı karşıya kaldığı ek zorluklar. Kendisini bu durumdan kurtarabilecek hiçbir sosyal güvencesi olmayan Emiş Nine, yaşlılığın getirdiği fiziksel zorlukları da hesaba kattığımızda gerçekten zor bir yaşam sürdürüyor.
Emiş Nine’nin hikayesi, yoksullukla mücadelede karşılaşılan gerçekleri gözler önüne seriyor. Toplumumuzda Emiş Nine gibi yaşlı insanların, ekonomik olarak savunmasız durumda olduklarını unutmamalıyız. Yoksullukla mücadele sadece devletlerin veya yardım kuruluşlarının sorumluluğunda değil, bizlerin de birey olarak sorumluluğumuz altındadır.
Bu hikaye, yoksullukla mücadelede daha fazla farkındalık yaratmamız ve yardımlaşma kültürünü teşvik etmemiz gerektiğini hatırlatıyor. Yoksullukla mücadele, sadece maddi yardımlarla sınırlı değildir. Eğitim, iş olanakları ve sosyal destek sistemlerinin geliştirilmesi, yoksulluğu kökten çözmek için atılması gereken adımlardır.
Emiş Nine gibi bireylerin yaşadığı zorluklara karşı hassas olmalı ve onlara yardım etmek için toplumsal destek ağları oluşturmalıyız. Ayrıca, yaşlı nüfusun ekonomik güvencesizliği konusunda daha fazla farkındalık yaratmalı ve bu konuya çözüm bulmalıyız.
Ancak devletin yetersiz desteği, yoksullukla mücadelede eksik kalan bir alanı vurguluyor. Dezavantajlı gruplar, özellikle yaşlı, kadın ve yoksul bireyler için daha fazla dayanışma ve destek gerektiriyor. Bu noktada, toplumsal sorumluluğumuzu yerine getirmek ve daha adil bir toplum inşa etmek amacıyla, bu dezavantajlı gruplara yönelik gerçek anlamda devletin yetersiz desteğine ek olarak dayanışma ofisleri açılmalıdır.
Dayanışma ofisleri, toplumun bu tür gruplara yardım etmesi, destek sağlaması ve onların ihtiyaçlarını anlaması için bir araç olarak hizmet edebilir. Bu ofisler, gönüllüler, uzmanlar ve toplumun diğer kesimlerini bir araya getirerek, dezavantajlı gruplara yönelik daha etkili çözümler üretebilirler. Yoksullukla mücadelede, bu tür dayanışma ağlarının oluşturulması, bireysel çaba ve toplumsal sorumlulukla birleştiğinde daha büyük bir başarı elde edebiliriz.
Sonuç olarak, Emiş Nine’nin hikayesi, yoksullukla mücadelede toplumsal sorumluluğumuzu ve dayanışma kültürünü ön plana çıkarıyor. Bu hikayeler, insan onurunu korumak ve daha adil bir toplum inşa etmek için hepimizin daha fazla çaba sarf etmesi gerektiğini vurguluyor. Yoksullukla mücadele, sadece yardım etmekle değil, aynı zamanda bu sorunun nedenlerini anlamak ve köklerine inmekle mümkün olacaktır. Unutmayalım ki, yoksullukla mücadelede hepimiz bir arada daha güçlüyüz ve birlikte daha büyük bir fark yaratabiliriz.
Hüseyin ÇAY
SOSYAL BİLİMLER UZMANI
P4C FELSEFE EĞİTMENİ