Seneler öncesinden çok iyi bildiği bir şehrin hiç tanımadığı bir iskelesindeydi şimdi, tanyeli zamanında. Başındaki inlemenin içselleştirilmiş çığlığı yüzünden hiçbir sesi işitemiyordu kulakları. Yarı baygın açılan buğulu gözleri anca iskeleyi görebilmekteydi belirli belirsiz. Üzerindeki battaniyenin ağırlığına dayanamayan
bedeni yığılır gibi oturuvermişti ahşap iskelenin gıcırdayan seslerine.Aldığı derin nefesi bir lahza bedeninde dolaştırarak anlamaya çalıştı yaşananları. Neden buradaydı? Hatırladığı son şey bir operada oynadığını hissettiği bedeni bir dans figürü idi. Elleri ile yüzünü ovuşturdu bir süre düşünmeden. Etrafına bakınmaya başladığında, renklerin belirsiz sesler eşliğinde, kendilerince ve birbirlerinden bağımsız bir şekilde sergiledikleri tiyatrali farketmesi, ahşap iskeleye konan sabah kargasının karanlık çığlığının yankısı kadar bir zaman içerisinde olup bitmişti.Uçan o karganın kara kanatları arasında gidiyordu benliği. Bayılıp düşmemek için bu kadar düşünmesi gerekiyordu belki de. Seneler önce duyumsadığı o his bacaklarının arasından çıkıp koşmak için hazırlanıyordu sanki. Sımsıkı kastı bedenini ve zar zor yürüyerek iskelenin başlangıcındaki kırağılı ıslak çimenler üzerine bıraktı kendini. Federal bi düşünce bu. İstisnasız bi sevginin acabalı duyguları. Delikli. Kesik kesik gülüşler. Hiçbir zaman akla gelmeyecek düşünce balonları. Bütün kelimeleri kapsayan, Anlamsız bir cümlenin virgülüne sığınmış. Vaktinden çok sonra doğmuş bi Prematüre. Tüm biçimsizliklerin Bütün anlamları üzerinde. Federal bi konuşma bu, sana söz. Bana nişan, Bana düğün. Ölüm günümün gelecek gün dönümünde.