Turistlere gelince, onlar genellikle gafil avlanıyordu. İstanbul’dan tatile gelmiş iki dirhem bir çekirdek, üstlerinden başlarından zenginlik akan genç çiftler son moda saç kesimleriyle Mesut’un evinin önünden geçerken, sövgülerin kendilerine yöneltildiğini zannediyordu.
“Aptallar!” diye haykırırdı Mesut.
“Ne dedin?”
“Aptallar, Allah’ın cezası aptallar!”
Mesut turistler üzerindeki etkisini fark ederek kendi kendine sırıtırken yoldan geçenler nihayet pes edip yılgınlıkla uzaklaşırdı. Polise şikâyette bulunanlar da olmuştu ama karakoldaki polisler böyle şikâyetler karşısında omuz silkerek, “Mesut işte, ne yapalım,” demekle yetinirdi.
Gün geceye dönerken Mesut balkondaki yerine iyice yerleşir, rakı şişesini açar, masayı mezelerle donatır ve 1970’lerden kalma eski Türk filmlerine dalar giderdi. Bu filmlerin hepsinin şablonu aynıydı. Baş rolü ünlü ve güzel bir şarkıcı ya da aktrist oynar. Bu güzel kız, saçları bol tüylü kalın bir halıyı andıran ve saçlarına uyumlu bir de bıyığı olan havalı bir genç adama âşık olur ama hayatında işlediği günahlar yüzünden genç adamın kendisini kabul etmeyeceğine inandığından kendisi de onu istemiyormuş gibi numara yapar, hatta daha inandırıcı olsun diye genç adama hakaretler yağdırır. Söz konusu günahlar fazla kısa bir etek giymek, tiyatro kumpanyasında çalışmak, hatta Allah saklasın daha önce başka biriyle öpüşmüş olmak gibi şeylerdir. Genç kadın kendine duyduğu nefretin pençesindeyken gider dedesi yaşındaki zengin bir bankacıyla ya da onun gibi biriyle nişanlanır ya da evlenmeye kalkar. Ama son dakikada havalı beyaz atlı prensimizin kız kendisiyle birlikte olduğu sürece onun geçmişte ne günahlar işlediğine hiç de aldırış etmediğini öğreniriz, prensimiz güzel kızı olduğu gibi sevmektedir. Ondan sonra herkes sonsuza dek mutlu yaşar.
Mesut bütün bu filmleri ezbere bilirdi ama yine de bunları seyrederken sarhoş bir melankoliye kapılıp filmleri gerçek zannetmekten kendini alamıyordu. İşte böyle bir akşamda, filmin karşısında her zamankinden fazla bir şamata koparacağı tuttu. Ağlıyor, bağırıp duruyordu.
“Sevgiline dönsene kız!”
“Seni seviyorum!”
“Allah aşkına yapma böyle!”
Mahalle halkı kulaklarını tıkadı ama turistler sonunda polisi aradı. Bölgenin nöbetçi karakolu da meseleyi araştırmak üzere bir devriye arabası yolladı
Devam edecek…