Bir aydır ailemin yanında Hollanda’dayım. Bugün dönüş vakti. Karmaşık duygular sarmaşık gibi. Biz aile olarak her zaman gurbet yaşadık. Kendimi bildim bileli öyle. Hep kavuşmalar ve vedalar arasında geçti zamanlar. Peki neden bu sefer bu yazıyı yazma ihtiyacı hissettim ki. Her zaman yaşadığım duygudan farklı olan ne? Ailem de Eskişehir’e bir hafta sonra gelecek iken bu hüznün sebebi ne?
Yıllarca annem ve babamdan ayrılırken çok zor geldi vedalar. Şimdi geleceklerini bile bile yine zor gelmesi yeni bir duyguyla yüzleştirdi beni. Aidiyet. İşte tüm mesele buydu aslında ve ben bunu bu yaşımda anladım.
Hayatım boyunca gitmelerden nefret ettim. Giderken de arkada kalırken de her zaman en büyük düşmanımdı o his.
70li yılların başında 15 yaşında çocuk yaşta Almanya’ya çalışmaya giden bir babanın kızıyım. Ardından 77 yılında bir aylık tanışmayla yine çocuk yaşta evlenip Almanya’ya gelin giden bir annenin… Gurbet hüznü 70’lerde kazınmış DNA’larımıza. Türkiye’ye kesin dönüş yapınca da yine çalışmak için Hollanda’ya giden bir babanın iki kişiyiz kardeşimle. Bizi büyütmek için çırpınan annenin yaşadığı hasreti bu yaşımda daha yeni idrak ediyorum. İşte o hasret kardeşimi ve annemi de gurbete atınca yine kalan olmak bana kaldı.
İşte biz bu yüzden hep özlem kokarız. Doğuştan genetik yani… Ama simdi şunu anladım ki o hiç bir zaman dört kişilik çekirdek aile olamamanın hissi bu sefer yaşadığım. Aidiyet hissi. Birbirimizi görmekten öte bir şey aynı havayı soluma özlemi. Doğduğumda dizilimime yazılan yuva olma kavramının yön bulamamış 45senesi. Herkes doğduğu evi hücrelerinde taşır. Geçirdiğin çocukluğunun kötü veya iyi olması bile hiç fark etmez. O ruh her zaman ait olmayı istiyor işte o dört duvara. İşte hayat ait olma özlemimizi canı nasıl isterse öyle törpülüyor çoğu zaman. acziyet… Her durumda acziyet. Bana kalansa yorgun dizlerle kabiliyet.
Elçin Durmaz