Modern Bir Türkiye Masalı
“EVET, EVET, TABİİ İNANIYORUM!” diye bağırdım, bir yandan da ya inanmıyorsam diye deli gibi zihnimi yokluyordum.
“Ha, yani hem iyi bir insandın, hem de inançlıydın. İkisi bir araya gelince, cennet demektir.”
“EVET, EVET, ÖYLEDİR TABİİ!” diye haykırdım sevinçle. Kapılar hemen açılacak, cennet önüme serilecekti. Saçlarımı düzelttim, ceketimdeki tozları süpürdüm.
“Öyle mi dersin?” Adam gözlerini bana dikmişti. “Hayatın burada kayıt altında.” Bir yerlerden kalın bir cilt çekti çıkardı, yavaşça üstüne vurdu.
“Cennet mi, cehennem mi?”
“Cennet lütfen,” dedim küçük bir çocuk gibi.
“Peki, yarın yine gel, cevabı o zaman vereceğiz.”
Böylece binadan çıktım.
Akşamüstü olmuştu bile. Sallana sallana kent merkezine indim. Her yer turistlerle, yani gerçek insanlarla doluydu, güzel kıyının keyfini çıkarıyorlardı.
Benim “ruhsuz” arkadaşlarımsa deli gibi sağa sola koşturuyordu. Biri, yaşaması gerektiğini belirttiği bir dilekçeyi burnumun dibine soktu, imza topluyordu. Ertesi gün kırkıncı itirazını yapacaktı.
Ana meydanda, ölüme son verilmesini talep eden büyük bir protesto gösterisi vardı.
Onlardan uzak durdum. Ayaklarım otomatik olarak eve yöneldi.
“İyi biriydim.”
“Evet, bazen tanrıyla konuşurdum.”
“Kimseye zarar vermedim.”
Evimin kapısına gelince içeri girmeye cesaret edemeden durdum. Dinledim.
“Beş kuruşum yoktu, bana hiç yardım etmedi.”
“Evet, bazen pek cimriliği tutardı.”
“O kadının da ne kadar kalbini kırdı.”
“Hele çocukları, o konuyu açmıyorum bile. Hiç de kusursuz bir adam değildi.”
Oturma odasında her kafadan bir ses çıkıyor, bir sürü akrabam ölümümün ardından beni masaya yatırmış paramparça ediyordu.
Başım önde arabaya gittim, orada uyudum.
Sabah erkenden cehennem alevleri dört bir yanımı sarmış olarak uyandım. Silkelenip rüyadan kurtuldum, ondan sonra bakanlığa giden uzun yola düştüm. Binaya varınca doğruca merdivenden yukarı, üst kattaki ofise çıktım.
Memur yılgın bir iç çekişle, “Dediğin kadar iyi olmadığını anlamışsındır inşallah,” dedi.
“Evet, haklısınız.”
Diğer dünyaya açılan kapı birden bütün çekiciliğini kaybetmişti.
“Ama her zaman iyi niyetliymişsin. İyi günler, lütfen alt kata kayıt yaptır.”
“Bu ikinci gelişiniz, otuz sekiz hakkınız daha var.”
“Önemli değil, kullanmayacağım. Gitmek istiyorum.”
Mezarlığa giden birkaç küçük basamaktan ayaklarım geri geri giderek indim, bir de baktım ki bana ayrılan yer baştan başa çiçeklerle dolu, üstelik hepsinin üstünde sevgi dolu notlar yazılı.
“Eh, o kadar da kötü değilmiş vallahi,” dedim ve gönül rahatlığı içinde ebediyen istirahat etmek üzere uzandım.
SON