Modern Bir Türkiye Masalı
Otobüste oturmuş Ölüm Belgemi okuyordum. Kayda değer bir şey yazmıyordu. Senelerdir yakamı bırakmayan bir sürü hastalık ve rahatsızlık, sonunda bu kadarı yeter deyip omzuma vuruvermişti: Sıran geldi.
Otobüs kalabalıktı, daha doğrusu canlı olarak sadece bir baba-oğul vardı ama ölü ruhlar içeriyi tıklım tıklım doldurmuştu. Dışarıda insanlar belgelerini öfkeyle havada sallayarak bir aşağı bir yukarı yürüyor, “Rezalet!” diye bağırıyorlardı.
Otobüste de benzer manzaralar vardı, arada sırada bir umutsuzluk feryadı duyuluyordu.
“Neden ben?”
“Virüse yakalandım diye illa ölmem mi gerekirdi, suç bende mi yani?”
Ruhların bazıları hâlâ maskeliydi. “Artık maske için biraz geç değil mi?” diye belirttim. “Hayır, hayır, bakanlığın gözünde iyi bir etki bırakmama yardımcı olabilir,” cevabını aldım. İçlerinden birkaçı çok geçmeden sokaklara döneceklerine kesin gözüyle bakıyordu, kimi birini boğulmaktan kurtarmış, kimi bir çocuğun kazaya uğramasını engellemişti ne de olsa.
Otobüs sahil yolundan ilerledi, sonra dönerek dik bir tepeye tırmanmaya başladı. Erkeklerin dışarıda oturmuş iskambil oynayıp çay içtiği sakin mahallelerden geçiyorduk. Bakanlık en tepedeydi. Oraya vardığımızda herkes aceleyle kendini otobüsten dışarı attı.
Eski bakanlık binası, denizin ve sahil şeridinin nefes kesici manzarasına yukarıdan bakıyordu. Osmanlı döneminden sonra metruk kalmış bir binaydı. Hayaletli olduğuna dair bitmek tükenmek bilmeyen söylentiler, müstakbel alıcıların gözünü korkutuyordu. Oysa biz ölü ruhların gözünde, iki yanına gıcır gıcır üniformalı muhafızların dizilmiş olduğu ışıl ışıl mermer merdiveniyle kocaman, etkileyici bir yerdi burası.
Kalabalık, itişe kakışa bir futbol stadyumuna girmeye çalışan insanlara benziyordu. İçerisiyse tam anlamıyla hayvan pazarı gibiydi. Ana salonun dört bir yanı hemen hemen hiçbir mahremiyet sağlamayan küçücük bölmelerle doluydu.
Sabırlı olmaya çalışarak kuyrukların birine girdim. Küçük bölmedeki masada konuşulan her şeye kulak misafiri oluyordum.
“Mehmet Bey, ölmüşsünüz, bu konuda yapabileceğimiz bir şey yok.”
Biri, “Mehmet iyi adamdı be!” diye bağırdı itiraz minvalinde. “Bir şişe rakıya karşılık bana iki koyunla iki de keçi vermişti!” Herkes başıyla onayladı. “Çok iyi bir alışveriş,” “Rakı da rakıymış demek,” mırıltıları duyuldu.
“Bak Mehmet Bey kardeşim, cenazene tam yüz altmış yedi kişi katılmış.” Memur cenazenin resmini adama gösterdi. “Senin için nasıl ağladıklarını görüyor musun? Ne kadar seviliyormuşsun. Ama öldün işte, ne yapalım, hiçbir şey olmamış gibi evine geri mi yollayalım seni?”
Devamı gelecek…