Nietzsche’de ‘Hepimizin trajedisi bir zamanlar çocuk olmamızda yatar,’ der. Yazı, yaşadığımız trajediyi, anlamlandırır. Anlam bulmuş trajediler de travma yükünden kurtulur. Üstelik bunu tek başınıza başarmanın haklı gururunu da yaşayacak, gücünüze tekrar kavuşmanın ilk adımını atmış olacaksınız.
Yazmak, farkındalıklar çoğaldıkça, omuzlarımızda ki yüklerin hafiflemesini sağlar. ‘Evet işte bu,’ dersiniz. Dönüşürsünüz, ferahlarsınız. Ben içinden çıkamadığım problemlerimin kimini yazarak hafiflettim, kimini de yok ettim. O yüzdendir ki anı yazmak, aynı zamanda terapi gibi gelir bana.
Geçmişe dönüp baktığımda, dantel bir masa örtüsü, rengârenk, yumuşacık yünlerle dolu bir sepet, beyaz sabun kokusu, tereyağlı su böreğinin tadı, kızımın doğduğundaki ağlama sesi, şimdi yazarken ilk aklıma gelen anlar. Tüm anlarımız da hikâyeler duruyor, üstelik kurguya çok da gerek kalmadan. Sadece yapmamız gereken kendimize zaman ayırmak ve yazarak hatırlamak. Bazen bir koku, ses, görüntü, dokunduğunuz ya da duyduğunuz bir şey sizi hemen o ana götürür. İşte o zaman yanınızda küçük bir defteriniz olursa unutmamak için hemen notunuzu alırsınız.‘Yalnızca ben yaşamamışım, bu olağan bir şeymiş,’ hissi uyanır. O hikâyelerde birisi bir acının içinden geçip dışına çıkabilmiştir. Bu da bize cesaret verir. Unutulmamak için en güzel araçlardan biridir.