İnsanlık tarihi hayvanlarınkinden farklı olarak 5 ila 9 milyon yıl önce başladı. Günümüzden 2,5 milyon yıl önce kaba taş aletler yaygınlaşmıştı. Ateşin kullanılması ve taşınması, yiyeceklerin pişirilmesi ve beynin gelişmesine sebep oldu. Milyonlarca yıl evrilerek birkaç farklı tür olarak dünya üzerinde yayılan “insanlar”, aralarından Homo Sapiens’in sivrilmesi ve neredeyse eş zamanlı olarak kuzenleri Neanderthallerin yok olmasıyla teke düştü. Araştırmalar şu an dünya üzerindeki insanların erken modellerinin günümüzden 200 – 300 bin küsür yıl önce ortaya çıktığını gösteriyor. Erken model dedim çünkü fiziksel olarak çok benzesek de zihinsel olarak aynı kapasitede olmadığımız düşünülüyor. Peki ne zaman kapasite arttı? Günümüzden 50-70 bin yıl önce bilişsel devrim de denen “abstract” yani soyut düşünme becerisini geliştirdiğimiz zaman…
Daha önce insan ve dijital teknolojinin kesişim noktalarını ve etkileşimlerini inceleyen dijital antropolojiden bahsetmiştim. Antropoloji’nin bir dalı olarak görülmeye başlanan bu yeni disiplin yukarıda bahsettiğim konularla da yakında ilgili. İnsanı geçmişinden bağımsız düşünmek imkansız, dolayısıyla bugünü ve geleceği de geçmişinden bağımsız yorumlamakta… Sonuç olarak geldiğimiz noktada birçok kişi çağın akışından büyülenmiş durumda. Haksız sayılmazlar ancak dikkatli olmakta da fayda var çünkü milyon yıllık maziye sahip evrimle oluşan ve aktarılan rafine düşünce/davranışlarla, 1971 yılında Intel firmasının duyurduğu 4004 mikro işlemci ile başlamış analog ve sonrasında dijital süreç karşılaştırılıyor. İnsanın biyolojik ve zihinsel evriminin bir evresinin başlangıç adımları olarak görülebilecek bu sürecin biraz daha yol kat etmesi gerekli…
Neden mi? Halen o 300 bin yıl önce yaşayan atamızla benzer kaygılara, aynı biyolojik süreçlere, değişken olsa da benzer düşünme kalıplarına sahibiz. Ancak şu an bir geçiş sürecindeyiz. Bu durumun bugün böyle olmaması gelecekte değişmeyeceği anlamına gelmez. Neuralink ve benzeri teknolojiler iyilik, kötülük ve ahlaktan bağımsız “Übermensch”i yani üstün insanı oluşturmaya başladığında; Ray Kurzweil’in “İvmelenen Getiriler Yasası (teknolojik evrimin biyolojik evrimin bir devamı olduğu evrim sürecinin hızındaki doğal ivme)” olarak bahsettiği gidişatın gelişmesi kaçınılmaz. Ancak bu henüz akıllı dediğimiz ve aklımızın bir kısmını sosyal medya ile hamura çeviren telefonlarla ulaşabileceğimiz bir nokta değil. Kaldı ki bilindiği üzere evrim adapte olanı yani esnek olanı sürdürür ve bu sırada aşılması gereken binlerce engel ortaya çıkarır. Sonuç olarak “öldürmeyen şey güçlendirir” ve yok olmayan türler yaşamına devam eder. Burada kaldığımızı unutmayarak bir virgül… Kurzweil’e göre evrimin 6 evresi bulunuyor (resim 1). Biz şu an bu evrelerden üçüncüsünün başında sayılırız. Yapay zeka, insan bilgisayar arayüzü çalışmaları, genetik ve nano ve nöro teknolojinin üstel gelişeceğini düşünürsek 4. evreye geçişimiz çok uzak sayılmaz. Teknolojiyle birleşerek biyolojik kısıtlarımızın ötesine geçileceğini savunan “Singularity” yani Tekillik görüşüne göre insanınkinden gelişmiş bir zekanın teknolojiyle yaratılması kaçınılmazdır. Yani kırılgan biyolojimizden ve beynimizin sınırlı örüntü kapasitesinden teknoloji yoluyla sıyrılarak farklı bir faza geçilebilir. Ancak bu durumun elit bir zümreden çıkıp tüm insanlığa yayılması yine bir süreç meselesidir.
Burada virgül koyduğumuz yere geri dönelim ve yok olma güçlenme dikotomisinden bahsedelim. İnsanın bu zamana kadar güçlenerek atlattığı engelleri düşünürsek sanıyorum aklımıza kısa süre içinde onlarcası gelir: Buzul çağını, kıtlığı, kuraklığı, yanardağ patlamalarını, savaşları, pandemileri aştı ancak kendininkinden farklı bir zeka ile asla bir engel olarak karşılaşmadı. Dolayısıyla evrimde bir sonraki evreye geçişin bölüm sonu canavarı ve kontrol edebilirsek bizi güçlendirecek anahtarı “yapay zeka” olabilir. Bu nedenle “Sibernetik” yani kaotik sistemlerin denetlenmesi ve yönetilmesi bilimi geleceğin önemli disiplinlerinden biri olarak görülebilir. Yapay zekayı kontrol altına tutmanın öneminden oldukça prestijli bilim insanları ve teknoloji düşünürleri uzun süredir söz ediyor. Henüz dijitalleşen bir primat seviyesinde olan türümüz açısından geometrik gelişen bir zekayı kontrol etmek büyük ihtimalle yine yapay zeka desteğiyle oluşturacağımız beyin bilgisayar arayüzleri ve sibernetik sayesinde olacaktır. Bu da bu konunun paradoksu…