Yazının devamı…
…
İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasının oylandığı Brexit referandumu öncesinde aşırı sağcı parti UKIP, Avrupa Birliği’nde kalınması halinde milyonlarca Türk’ün İngiltere’ye akacağını iddia eden broşürler dağıtıyordu. Bu broşürlerde Türklerden mesela anakara Avrupasında yaşayanlardan daha aşağıda bir halkmış gibi bahsediliyordu. Bu tür tellallıklar, zamanında Avrupa’nın Osmanlı’dan duyduğu korkuyu canlandırmaya yönelik hareketler.
Eşim, yolda yürürken broşürlerden biri eline tutuşturulduğunda UKIP üyesiyle yüzleşmiş ve Türk olduğunu, bu broşürün kendisine hakaret ettiğini söylemiş. Broşürü dağıtan ufak tefek yaşlı kadın hemen geri adım atarak özür diler gibi, “Ah, biz seni kastetmemiştik canım,” diye karşılık vermiş.
Avrupa Birliği’nin geri kalanına, daha doğrusu Almanya’yla Fransa’ya gelince, aralarında siyasi farklılıklar olmasına karşın yüzeyi biraz kazıdığınızda altta pek de hoş olmayan birtakım faaliyetlerle ve niyetlerle karşılaşırsınız.
Türkiye’de neredeyse altı milyon Suriyeli mülteci var. Bu insanlar buraya sığınma şansı bulamasalardı kendi ülkelerinde büyük ihtimalle yok olup gideceklerdi. Türkiye’nin yaptıkları dünya çapında takdir toplamalı, oysa onun yerine sürekli mültecilerin Avrupa’ya geçmesini engellemek zorunda olduklarına dair uyarılar yapılıyor ve bunun için gerekirse güç kullanmaları söyleniyor. Bu kadar çok sayıda mültecinin ülkeyi ne şekilde etkileyeceğine Avrupa’da kimse en ufak bir şekilde kafa yormuyor. Sanki burunlarını tutarak, “Aman canım, Türkler halletsin işte,” der gibiler, yani yine demin bahsettiğim ikinci sınıf insan muamelesi söz konusu.
Bu muamele, ülkenin başarılı olduğu konuları görmezden gelmeye ya da düpedüz reddetmeye kadar uzanıyor. Son zamanlardaki Covid 19 krizi sırasında Türkiye’nin görece düşük ölüm oranları hakkında hiçbir haber bülteninde ne bir bilgi veriliyor, ne bir tablo gösteriliyor. Haber olmaması iyi haberdir derler ya, onun gibi Türkiye’den iletilmeye değecek tek haber kötü haberdir anlayışı hâkim sanki.
İngiltere’de yaşarken Türkiye hakkında güneşli kumsallarından ve Youtube’da gördüğüm zor durumlardan kurtarılan şirin hayvan videolarından başka haber pek alamazdım. Bunun batılı haber kaynaklarının ülkeyle ilgili ayrıntılı bir şeyler öğrenmeye yönelik isteksizliğinden ve ilgisizliğinden kaynaklandığını düşünüyorum.
Belediyelerin cenazesi olan evlere ufak tefek de olsa hediyeler gönderdiğine dair hiçbir yerde hiçbir şey söylenmez mesela.
Kapınızın önünden geçerken bile durdurup İngiltere’de ödemek zorunda olduğunuzdan çok daha uygun bir fiyata istediğiniz yere gidebileceğiniz dolmuşlardan da bahsedilmez. Olağanüstü bir güvenin eseri olarak paranın elden ele şoföre uzatılmasından da.
Özellikle Ankara-İstanbul arasındaki, İngiltere’deki trenlerin birinci sınıf mevkileri ayarındaki konforlu trenlerden de.
Benim içinse her gün karşılaştığım insanlardan gördüğüm nezaket ve anlayış, paha biçilmez bir şey.
Batı ülkelerinin en iyisi olduğuna inanılıyor, oysa başka güzellikler de var.