Gerek ekonomik gerekse siyasal nedenlerle bakış açımızın iyice daraldığı; ulu bir ağaca geniş çerçeveden bakmak yerine sadece yaprağındaki probleme odaklanıp hayıflandığımız bu dönemde hiç düşündünüz mü 4,5 milyar yıldır boşlukta dönen dünyamız gelecekte nasıl bir yer olacak? Konuyla ilgili çeşitli senaryolar olsa da doğru yolda olmadığımız fikrini nakşedenler ağır basıyor. Gaia Vince “Sadece geçtiğimiz kırk yılda yaban hayatının yarısını kaybetmiş durumdayız ve biyologlar dünya tarihindeki altıncı kitlesel yok oluş çağına girdiğimiz konusunda bizi uyarıyorlar” diye aktarıyor. Julia Slingo ise “Her şeyden öte, suyun gezegenin en önemli emtiası olacağı anlaşılıyor” diyor ve bu konuda ülkeler arası yasal tartışmaların çıkacağını belirtiyor. Diğer kefede ise özellikle teknoloji üzerinden farklı iyimser tablolar çizenler mevcut. İklim bilimci ve astronot Piers Sellers “Yeni teknolojilerin hayatlarımızı öngöremediğimiz yollardan iyileştiren bir yanı var. Zorluklar ve riskleri dikkatli bir şekilde yönetebileceğimizi varsayarsak geleceğin bugünden daha kötü olacağını düşünmemiz için ikna edici bir neden yok” diye aktarıyor. Aarathi Prasad ise gelecekte ortaya çıkacak gen teknolojileriyle genç görünen, çok iyi gören, az uykuyla idare eden vb. özelliklerdeki kişilerin DNA’larında veri madenciliği yaparak ortaya çıkacak bilginin çeşitli haplarla başkalarına aktarılabileceğini söylüyor.
Dijital platformda yayınlanan “Alice in Borderland” dizisinden bir tirat, bahsedilen olasılıkların bir kaçını birleştiren bir imgelem sunuyor: “Gelecekte dünyanın nasıl olacağını hiç düşündünüz mü? Nanoteknoloji, yenilenebilir enerji, İPS hücreleri, sanal gerçeklik, beden dondurma, yer şekillendirme… Çağınızın teknolojisi hala umut ve hayallerle dolu. Bence sevinmelisiniz. Tüm bu saydıklarım gerçek oldu. Hatta teknoloji radikal şekilde gelişti ve ilerledi. Otuz yıl içinde gelişen ülkelerin ekonomileri büyüdü ve düşük yaşam standartları ortadan kalktı. Elli yıl sonra genetik manipülasyon ile insan ömrü uzatıldı. İnsan ırkının zihinsel kapasitesi iyice arttığından bilginin her alnında sürekli keşifler yapıldı. Yaşadığınıza inandığınız şimdiki zamandan on yıl sonra avatarlar ve sanal gerçeklik hayatımızın, işimizin ve eğlencenin her alanına yayıldı. Elli yıl sonra kanser ve bunama gibi tüm hastalıklar genetik mühendisliğiyle tedavi edilir oldu. Yüz yıl sonra hava kontrolü ve çevre düzenleme teknolojilerinin gelişmesiyle doğal afetler tarih oldu. İki yüz yıl sonra beynin işlevleri tam olarak anlaşılınca anı ve bilinç transferi mümkün oldu. Üç yüz yıl sonra doğal yollarla ölüm ortadan kalktığından ortalama insan ömrü 300 yıl oldu. Dört yüz yıl sonra fiziği ve dolayısıyla tüm nedensellik yasalarını çözdük, böylece tesadüf ve kader gibi şeyleri bile bilimsel olarak açıklayabildik. Beş yüz yılın ardından artık beklenmedik hiçbir şey olmuyor. Her şey üzerinde mükemmel kontrol elde ederek insanlık ölümsüzlüğe ulaştı. Son beş yüz yıldır dopamin aldığımız sürece istediğimiz kadar yaşıyoruz. Bin yıl sonraki dünya böyle işte. Aslında şu anda bu oyunu sanal gerçeklikte oynuyorsunuz. Derin bir uykuda olduğunuzdan unuttunuz. Bin yıl önceki dünyayı gezmek şu anki en popüler oyunumuz. Neredeyse ölümsüz olduğumuzdan yaşamak için çok az sebebimiz var. Bin yıl öncesinde ölüm ve dünyanın sonuna ait tehditlerin gerçek oluşu bizi ciddi anlamda büyüledi…”
Hikaye her ne kadar uçlarda da dursa bugün temelleri atılan bir çok teknolojiye atıf yapılması merak uyandırıyor. Örneğin son zamanlarda; OpenAI şirketinin ürünü “ChatGPT” yapay zekanın nihai kullanıcı için neler yapabileceğinin ufak bir örneğini sunuyor. Yine yapay zeka destekli “Deep Fake” şimdilik eğlenceli içerikler üretmek için kullanılıyor ama özellikle hologram ve sanal gerçeklik teknolojileri ile birleştiğinde uç potansiyeli çok yüksek. 5G, nesnelerin interneti, iklim teknolojileri, genom mühendisliği tekniği CRISPR, beyin bilgisayar ara yüzü çalışmaları, yüzlerce yıl sürecek hesaplamaları saniyeler içinde yapabilen kuantum bilgisayarlar ve daha niceleri çok uzak olmayan bir geleceğin şafağında bizleri bekliyor. Her ne kadar beşerin tanrıyı oynamak istemesini tehlikeli bulsak da insanlık olarak dünyanın sonuna teğet geçip, şimdiden sosyal medya ile arşa çıkan dopamin bağımlılığımızı da çözebilirsek en azından yok olma sorununu aşabiliriz gibi görünüyor.
İyi Seneler…
Özgün Çağlar Berkit