Türkiye fay hatları üzerinde bulunmasına rağmen, biz depremle yaşamaya hala daha alışamadık. Ne yazıktır ki depremlerde hala daha yurttaşlarımızı kaybetmeye, canlar yanmaya devam ediyor.
1939 Erzincan Depremi. 1999 Gölcük Depremi. 1999 Düzce Depremi. 2011 Van Depremi. 2020 Elazığ Depremi. 2020 İzmir Depremi…
Bu depremlerin her birinde onlarca canımızı kaybettik. Her sene yıldönümlerinde anma programları düzenliyoruz ancak hala daha deprem konusunda gerekli toplumsal bilince ulaşamadık. Geçtiğimiz gün İzmir’de gerçekleşen 5.1 büyüklüğündeki depremde, gencecik, 18 yaşındaki vatandaşımız apartmandan atladı ve hayatını kaybetti.
Japonya’da gerçekleşen depremlerde yer yerinden oynuyor. Binalar yan yatıp adeta saniyelerce dans ediyor ve can kaybı yaşanmıyor. Dünyada depremle yaşanırken, bizde deprem sanki hiç olmayacakmış gibi yaşanıyor. 4.5, 5.1 gibi depremlerde apartmanlarda çatlak, devrilen minareler, kolonlarda hasar ve daha neler neler.
Yıllardır acı tecrübelerle neyin ne olduğunu anladık da nasıl hareket edeceğimizi daha çözemedik. Belleğimizdeki korku, anksiyete, gerginlik, stres, kaygı tüm yaşadığımız ruhsal problemler, o sarsıntı anında can korkusuyla adeta ortaya çıkmıyor, fışkırıyor.
Çanakkale özelinde yazacak olursak, dolgu zemin alanda 8 katlı binalar… Daracık sokaklarda 40 yıllık apartmanlar… Sokak aralarında bırakınız araç geçecek yeri, kriz anında ne itfaiyenin, ne ambulansların, ne polis araçlarının ne de AFAD araçlarının duracağı alan yok! Yok! Bugüne kadar ne söylendiyse, ne yazıldıysa, çizildiyse, deprem simülasyonu, parklara sığınma eğitimleri, kafamızı sıraların yanında tutacağız, buzdolabının yanına yatacağız dışında eğitim de yok.
Şimdi geliyor diyor uzmanlar… Beklenen büyük Marmara Depremi’nin büyüklüğünü 7.0, 7.5 olarak tahmin ediyorlar ancak İstanbul’da nereye kaçacak vatandaş? AVM’ye mi sığınacak. Çanakkale’de girdik binaların içine. Göz göre göre haberler yaptık. Sosyal konutların duvarları çatlak, sıvaları dökülüyor dendik. Projeler hazırlandı. Toplantılar yapıldı. Sonuç yine 0. Deprem anında sosyal konutlarda oturan bir vatandaşın burnu kanasa, orada bir bina ağır hasar görse bunun vebalini kim ödeyecek? Bırakın vebal ödemeyi, o acılı insanların yüzüne nasıl bakılacak?
Geliyor deprem. Göstere göstere… Titrete titrete geliyor. Daha ne yazalım, neyi anlatalım. 1939 Erzincan depreminden bu yana 83 yıl geçti. 83 yıldır aynı yıkımlar. Aynı acılar. Aynı hüsran. Biz hala meydanlara gelen tırlarda simülasyon yaşıyoruz.
Köklü değişiklik, radikal karar, düzenli eğitim, bilinç, koordinasyon ve irade gerekli bize.
Bu topraklar acıların yaşandığı topraklar olmaktan uzak, bereketli, modern, çağdaş, laik, bilinçli, üretken, adil toprak olamaz mı?