Yüksek enflasyon, market fiyatları, benzin fiyatı, alım gücünün düşmesi, pazardaki, manavdaki, balıkhanedeki fiyatlar artık konuşulmuyor. Alıştık! Alım gücünün düşmesi ile başlayan haberler artık küreselde yaşanan sıkıntıların Türkiye’ye yansıması şeklinde dile getiriliyor. Ancak ev kiralarından haberimiz var dimi!
Merkez’de 1+1 evin kirası 4.000 TL’yi geçti. Çanakkale’deki özel yurtlar ise yıllık ailelerden 40 Bin TL talep ediyor. Yıllık 40 Bin TL yoksa okumak, konaklamak, ailenin yanından uzaklaşmak artık haram.
Bu hesabı iki senedir yapıyorum. İki senedir dilimde tüy bitti ancak iki sene daha anlatacağım.
Çanakkale’nin üniversitesinde, ÇOMÜ’de 50 bin öğrenci okuyor. Çanakkale’nin ilçelerinde yaklaşık 15 bin öğrenci okurken, Merkez’de ise 35 bin öğrenci bulunuyor. Çanakkale’deki devlet yurtlarının tamamının yatak sayısı 7.500 dolaylarında. Bir o kadar da özel yurt yatak sayısı var. Etti mi size 15 bin yatak. Merkez’de 35 bin öğrenciye 15 bin yatak düşüyor. 25 öğrenci ise ev arama telaşına düşecek.
Çanakkale’de 1+1 kiralık daire 4.000 TL. 2+1 kiralık daire 5.000 TL. 3+1 kiralık dairede ise limit yok. Denk geldiği gibi…
Doğalgaz şimdilik sıkıntı değil. Yakmadığın şeyi düşünmüyorsun haliyle ancak Ekim’de doğalgaz faturası gelecek. Elektrik faturası şişecek. Market fiyatları aynı kalacak. Üzerine kira, okul ücretleri, servis ücreti, evin okuyan gencinin yurt masrafı derken, yaz tatilinden gelen tatilin kredi borcu ile şişip alıp başını gidecek.
Erken seçim mi, hemen seçim mi, baskın seçim mi hepsi şimdilik varsayımdan ibaretken, Ekim ayından sonra evlerde yaşanacak olan ekonomik ve psikolojik etkileri şimdiden konuşulmaya, dillendirilmeye başlandı. Ortam şimdilik bir korku-gerilim filminin setini uzaktan görmek gibi ancak o filmin başrolü olduğumuzda nereye kaçacağız?
Şimdilik konuşmuyoruz market fiyatlarını unuttuk. Tekrar hatırlamak kısa bir zaman alacak olurken, siyasilerden umudunu tamamen kesen bir kesim olduğunu hatırlatmakta fayda var. Türkiye’de şüphesiz yüzde 15’lik bir kesim hiçbir siyasi partinin yaralara merhem olamayacağını düşünüyor. Bu yüzde 15’lik kesim, masaya oturduğunda siyaset konuşmanın gereksiz olduğuna inanırken, konuş konuş aynı terane demekten de kendini alamıyor.
86 yaşındaki anneannemiz, hayata veda etmeden önce, denize gidelim mi dediğinde, yaşamanın ne kadar değerli olduğunu bir kez daha yakınlarından, hemşiresine herkese gösterdi. Asıl olan yaşamak ise niye bu ısrarlı hayatta kalma telaşı. Gazeteye yeni başladığım yıllardan bu yana getirdiğim bir cümle; “Ülke olarak bizimki yaşamak değil, hayatta kalmak!”