Milattan önce 10 Ocak 49. Soğuk puslu hava ayak ve zırh seslerinin ağırlığı altında eziliyor. Julius Caesar Rubicon Nehri’nin kenarında biraz tereddütlü karşı kıyıya bakıyor. Bir karar vermesi gerekli. Burnundan nefes veren atı huzursuz… Arkasında Galya’dan tecrübeli binlerce asker çıt çıkarmadan onun bir hareketini bekliyor. Caesar “Alea iacta est” diyor ve içindeki karmaşayı Roma’yı iç savaşa sürükleyen kararlı bir adıma dönüştürerek atını Rubicon’a sokuyor. Sonrası malum: Uzun süren savaşlar ve iktidar mücadelesi… Bu nedenle çoğu dile yerleşen “Rubicon’u Geçmek” deyimi Julius Caesar’ın geri dönüşü olmayan kararı sebebiyle ortaya çıkıyor. Nehri geçerken “işte zar atıldı” diyen ünlü komutan bazı zorlu kararların ardından yaşanacakları şansla ilişkilendirmiş olmalı ki bugün de bu çok fazla değişmiş görünmüyor.
Arada bazı farklar var tabii ki… Bugün sıradan bir insan 2000 küsür yıl önce yaşamış Caesar’dan daha fazla ve çok seçenekli konularda karar vermek zorunda. Peki insan beyni buna göre mi evrilmiş? Hayır. Karar süreçlerinin çoğunu yöneten sürüngen beyin (reptilian brain) daha çok savaş ya da kaç mekanizmasıyla çalışırken, evrimsel açıdan daha geç dönemlerde oluşan beyin korteksi daha hesapçı, anlam yüklü ve analitik kararlar vermemizi sağlar. Kabaca bir örnekle; sürüngen beyin, ormanda yerde bir dal gördüğümüzde onu bir yılan olarak algılar ve düşünmeden geri sıçrarız. Bizi tehlikelerden korumak ister. Sonra beyin korteksi o görüntüyü anlamlandırır ve onun bir dal olduğunu anlarız. Ancak aradan çok kısa bir an geçer. Artık karar verilmiş geri sıçranmıştır. Bizi hayatta tutma görevini bugüne kadar dünya nüfusundan da anlaşılacağı üzere layığıyla yerine getiren sürüngen beyin gün içinde bu kadar fazla karar almak için gelişmemiştir. Şöyle bir düşünün; hangi film, hangi video, hangi yemek, hangi yazı, hangi gönderi, hangi yol, hangi cihaz, hangi ayakkabı, hangi kıyafet, hangi sabun, hangi çikolata, hangi fotoğraf, hangi hikaye… Bu sonsuza kadar uzayacak başlıkların her birinin altında seçilmek için bekleyen yüzlerce seçenek var ve modern dünyada her gün birilerini seçmek zorundayız. 2000 yıl öncesinin dünyasıyla kıyasladığınızda ortaya çıkan çoklu karar tablosu aklınızda canlanmıştır sanıyorum. Dolayısıyla bu kadar seçeneğin arasında kızaran bir beyin bölgesi var. Yani bugüne kadar bizi koruyan sürüngen beyin artık yok oluşumuza sebep olabilir.
Hal böyle olunca bu kadar baskı altında doğru karar veremeyen hatta karar veremeyen bir dünya toplumu ortaya çıkabilir. Aşırı sosyal medya kullanımı sebebiyle korteksin hali zaten harap… Ufka bakarak, ağaç, çöl, deniz, kaya, tundura, orman görerek evrilmiş beynimiz gün içinde her boş anda binlerce sosyal medya görseline maruz kalıyor. Kime sorsanız bir köye dönme isteğiyle sarmalanmış. Belki de bu dönüş isteğinin sebebi omuzlarımızın üstünde taşıdığımız bu gelişmiş bilgisayarın arada bir dinlenmek istemesi olabilir. Dijital dünyanın dinamikleri ve yükü Caesar’ın hayatında olsaydı belki de Rubicon’u geçmek yerine bir ağacın altında Pompeius’un Instagram gönderilerine bakardı, Galya seferini yapmazdı, İngiltere’ye tutunmak için uğraşmazdı. Belki de tüm bunları yapmak yerine bir tweet atardı ve “Evet! Gönder ikonuna basarak bir karar daha verdim” diye kendiyle övünürdü.
“İşte zar atıldı.” Nehir geçiliyor. Geri dönüş yok. Dijital dünya derinleşerek, kendi krizlerini, savaşlarını yaratarak (çip) ve bunları fiziksel dünyaya yayarak büyüyor. Dijital ve gerçek arasındaki bu geçiş biraz sancılı olacağa benziyor. Sadece karar mekanizmamız üzerinde bile bu kadar etkisi olan bir oluşum diğer insani dinamiklere neler yapıyor bunu ancak ilerleyen yıllarda göreceğiz. Şimdilik arada bir de olsa elinizdeki telefonu sakince yere bırakın ve biraz ufka, uzaklara doğru bakın… Kısa bir an bir şeylere karar vermeyin zira Rubicon Nehri hala yerinde ve akmaya devam ediyor; binlerce yıldır…