…
Küçük Prens’in büyümek ve büyükler hakkında bize anlattığı şeyler, onlar aracılığıyla hatırlatılan eksiklikler sadece bu kadar ile sınır değil. Yorgun ve bıkkın bir emir eri ile sohbet eden Prens’imiz o meşhur sorularından birini sormuştur yine: “Emir nedir?”. Fenerci için emir emirdi. Emredilmişti ve yapılmalıydı (ne kadar mantıklı olmasa da). Fenerci eskiden fenerini gün batımlarında yakar, güneş doğduğunda söndürürdü ancak artık gezegeni eskisinden çok daha hızlı dönüyordu. Emir aynıydı ama şartlar değişmişti. Madem emir eri işinden memnun değildi o vakit neden hala yapıyordu ki? Yine de Prens’imiz işine bu kadar sadık olan birini sevmişti çünkü onun da bir gülü ve üç yanardağı vardı. Onlarla her gün severek ilgilenirdi. Aslında büyüklerin milyonlarca yıldızları, sevmedikleri işleri, içi boş egoları ve yetkileri vardı ama hiçbirinin sahip olduklarını sandıklarıyla aralarında bir bağ yoktu. Hiçbiri yaptıklarını sevmiyor, ellerindekiler ile yetinmiyor ve sürekli böbürleniyorlardı. Bildiklerini sanıyorlardı ama hiçbir şeyden haberdar değillerdi. Yalnız gezegenlerinde tek başlarınaydılar. Oysa Prens’imizin ufacık bir gezegeni, nazlı bir gülü ve inatçı baobabları vardı. Ancak ne gülünün nazından ne de gezegeninin ufaklığından şikâyetçiydi. Elindekilerle, bağ kurduğu şeylerle mutlu olmayı iyi biliyordu. Aynı ufak bir çocuğun onlarca oyuncak arasından tek bir tanesiyle günlerce oynaması gibiydi onun da sevgisi.
…