…
İnsan Hakları; uygar düzende, din, dil, ırk, etnik köken, ulus, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin tüm insanların doğuştan var olduğu kabul edilen ve devlet karşısında korunması gereken haklardır. Bu hakları kullanmakta herkes serbest olup, insan hakları aslında ideal bir toplum düzenini bizlere anlatmaktadır. Burada özellikle belirtme gereği duyduğum, günlük hayatta çoğunlukla anlam karmaşası yaratan iki kelimeye değinmek isterim. ‘Adalet’ ve ‘eşitlik’. Bu iki kavramı günlük hayatta birbirleri yerine çoğu kez kullanırız ancak gerçekte birbirlerinden çok ayrı anlamlara gelmektedirler. Adalet, en geniş bağlamda hem adil olanın sağlanmasını hem de felsefi açıdan neyin adil olduğu tartışmasını içerir. Günlük dilde ‘hak edenin, hak ettiğini alması’ durumuna adil olma durumu deriz. Ancak eşitlik, adaletten çok farklı bir kavramdır. Her koşulda var olan iki değerin birbirlerinin dengi olma durumunu ifade eder. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde insanların belirtilen değerler bakımından eşit oldukları kabul edilmiştir. Ancak adaletli bir dağılımdan söz edilmemiştir. İlk bakışta kafaları kurcalayan bir soru olsa da aslında cevabı oldukça açıktır. İnsan hakları, insanların doğdukları sırada kendilerinin seçme hakkının bulunmadığı özellikler bakımından herkesin eşit sayılmasını vurgular. Doğduğumuz ülkeye, etnik kökenimize, dilimize, cinsiyetimize ve ırkımıza karar veremeyiz bu yüzden burada adaleti sağlayan bir hak etme durumundan da söz edemeyiz. Bu durum da insanların varoluşsal yapıları bakımından haklarla eşit sayılmaları, ideal bir toplum düzeninin oluşmasını sağlayacaktır.
…