Gözlerimi irkilerek açtım. Karşımdaydı, suratında kocaman bir gülümseme, gözlerinde devam eden bir ışıltı ile uyanmamı bekliyordu. Neye uyanacaktım, hangi bana, hangi bize?.. Ne kalmıştı ki gidenin yanına aldıklarından geriye? Çulsuzdum; ceplerim bomboş, ne bir yuva ne bir aş… Meğer her şey gelenle gidermiş bir gün. Her şey onunmuş aslında. Ben dâhil yokken burada, ne yürek kalmış ne de akıl bu bedende. Akıl mahşerde, yürek arşta olunca da ayakta kalabilir mi bir beden? Eti, kemiği, vücut yapan değil midir insan!..
Soruyorlar “İyi misin?”diye, gülüyorum doğrusu. ‘iyi’de olabilmek için önce olmak gerekir, olabilmek belki de… Yokum baktığınız yerde. Hissetmiyorum hissettiklerinizi. Görmüyorum gördüğünüz gibi. Atmıyor bu kalp, yürümüyor bu bacaklar. Ne sizinim ne sizde, ben bende olmadıktan sonra neyim ki geriye? Anılardayım artık sadece, onun veya bunun… Atlar koşturuyor kırlarda, görüyor musun? Uzaklardayım ama yanı başındayım. Biliyorum seni, yıllardır bilmemişçesine ve yanındayım artık, hiç aynı havayı solumamış gibi.
Söyle onlara, duyuyorum. Arkamdan konuşuyorlar, dert edinmişler hatıralarındaki bir adamı kendilerine. Oysa akıl yanıltır, hisler ise hiç olmamışlardır. Bu neyin kavgası, neyin alıp verilemezliği! Kimin kimden üstünlüğü var toprak olunca bir beden. Kim ‘ben’ der üstü kapanınca ak çarşafla boydan boya. Ne akıl bulur yolu ne duyumlar. Olmadıkta sonra ‘onda’, ne kavga diner ne dert biter.
…
Yazının Devamı Yarın…