…
İnsan ölümden ve onun bilinmezliğinden korktukça aslında insan olmayı başarıyor. Eğer ki zenofobi denilen bu korku insanda var olmasaydı, insanlığın şimdiye kadar süregelmiş ilerleyişinden yoksun olacaktık. Bilim insanlarına, sanatçılara yani tarihe adını yazdırmış olan herkese baktığımızda kendinden bir iz bırakma ve hatırlanma isteği vardır. Ancak zamanla gelişen din olgusu ve onu yanlış algılamamız üzerine insanlar ‘yazgıcı’ düşüncelere bürünerek fatalizm akımına yenik düştüler. İnsan doğasında var olan rahatlık fatalizm akımı ile tamamlanmış ardından insandaki sorgulama ve düşünme eylemlerinin gereksizliğine atıfta bulunarak her şeyin zamansızlık içersinde yazıldığına ve insanların da bu yazgıyı değiştiremeyeceğine inanılmıştır. Bu görüşün temeli, insanın gücünün ne geleceği ne de kendi eylemlerini belirmeye yetmeyeceğinin yani insanın tamamen aciz bir varlık olduğuna dayanır. Ama ne yazıktır ki bu görüşü ortaya atan insanların kaçırdıkları en büyük şey zihin ve ona bağlı olarak gelişen düşünme eyleminin sarsılamaz varlığıdır. İnsan beyni daima düşünmek prensibi üzerine kuruludur, eğer düşünme denilen eylemi durdurmak tam anlamı ile mümkün değilse o halde düşünceden var olan eylemleri de durdurmak mümkün değildir. Yani bilimsel olarak insanın kendi eylemlerini kendi zihni ve düşünceleri oluşturmaktadır. Hatta buna verilecek en büyük örneklerden biri insan beyninin dil ile ilişkisinden yola çıkarak kelime daracığı ortalamadan yüksek olan ve birden çok dil bilen insanların hayatlarında önemli işler başardığıdır. Buradan hareketle eğer bir tanrı anlayışına sahipsek ve o tanrı bize bir akıl vermiş ancak insanların düşünmelerini ardından düşüncelerini eylemlerine dökmelerini istemiyorsa o halde bu tanrının tutarsızlığı göz önünde bulundurularak, var olan mükemmel tanrı anlayışından söz edemeyiz. Mükemmel olmayan bir tanrı insandan farksız olarak ‘aciz’ ve dünyevidir. İlahi dinlerin ve diğer birçok dinin asıl anlayışında var olan ‘mükemmel tanrı’ kavramına göre tanrı insani özellikler(tutarsızlık vb.)taşıyamazdır. O halde yüzyıllardır süregelen bu fatalizm akımı tanrısal kökenli olmasına rağmen inanılan tanrı anlayışına ters düşerek çürümeye mahkûmdur.